Salı, Ekim 27, 2009

Seyir Defterini Kaybeden Kaptan X

Bir ben vardım, bir sen.. 
Sonra yine bir ben vardım,
ama sen yoktun..

Bir varmış bir yokmuş masalları gibiydik..
Bir görünüp, bir kayboluyorduk.
Zaman hızla akıp geçiyordu,
bir türlü buluşamıyorduk.

Evvel zaman içinde, 
kalbur zaman içinde derken,
güneşler ardarda batıyor 
ve o cânım şehir, 
bütün düşlerimizle birlikte
ağır ağır sulara gömülüyordu..

Ölüyorduk...

Cumartesi, Ekim 03, 2009

Seyir Defterini Kaybeden Kaptan IX

Anlamaya çalışıyorum..
Herkesi, herşeyi.. Seni, onu, bir başkasını.. Bugünü, yarını hatta belki daha sonrasını... Kapıdan geçen kokoreçcinin sesindeki yanıklık bile dokunuyor bazen biliyor musun ? Ağlıyor mu, gülüyor mu belli değil. Yarım ekmek arası 3 lira'lık bir hayat; şarkısı başka, melodisi başka.. Daha nicesini bilmediklerim gibi, belki de senin gibi..

Ama dedim ya, gerçekten anlamaya, anlam vermeye çalışıyorum. Asıl suçlu hangisi dersin ? Neden mi, sonuç mu ? Olan mı, olması gereken mi ? Ben mi, sen mi ? Korkma ! Karşılığı olmayan soruların cevabı da olmaz, biliyorum. Bu yüzden bir cevap beklemiyorum.
"Beklentim yok" dedim ama, 40 yıldır göğüs kafesimde taşıdığım bu kalp bana ihanet içinde. Durduramıyorum. Ağır ritimli bir melodinin, aniden hızlanması gibi. Ne o duruyor, ne ben ilerleyebiliyorum. Üstelik söz de dinlemiyor. Oysa bir nebze "mantıklı" olduğumu düşünmüşümdür hep. Verdiğim kararlarda "aklı selim" olmayı tercih etmişimdir. Mantığımın reddettiği bir düşünceyi, kalp süzgecinden geçirmemişimdir mesela. Bu yüzden yıllardır "akıl adamı" benzetmesiyle tanımlamıştır arkadaşlarım beni. Şimdi içinde bulunduğum durumu bilseler...

Kalmaya çalışıyorum..
Belki de ömrümde ilk kez gitmek istemiyorum ya da gitmek ilk kez bu kadar zor ve ağır geliyor. Oysa ben hep gittim ya da gitmelerine izin verdim. Kimseyi zorlamadım, zorla alıkoymadım ağlaklık senfonisiyle. Şimdi şimdi ait olmaya, ilişik/bitişik yaşamaya ve buna alışmaya çalışıyorum. "Erken" lik, "geç kalınmış" lık cümleleri kurmak için gerçekten çok geç; elimde bir zaman makinası olmadığına, geçmişe hızlı bir dönüş yapamayacağıma göre.. Elimde olanla yetinmek zorundayım, her ne kadar ben ona yetemesem de..

Sevmeye çalışıyorum..
Tüm bedenimle, tüm kaslarımla, tüm ruhumla. Geri dönmemecesine. Bütün hayatım birini sevme ve kendimi sevginin kollarına bırakma isteğiyle geçtiğini söylesem inanır mısın ? Bir sevginin meyvesi olarak dünyaya gelen çocuk olamadım örneğin. Annem, Babam.. Beraber büyüdük neredeyse. Onlar bir çocuklarının, bense bir ailem olduğunun farkına varamadık yıllarca. Ta ki kızkardeşim doğuncaya kadar. Bir bebeğin 3 kişilik bir aileyi böylesine birleştireceği kimsenin aklına gelmezdi herhalde. Ne bileyim şimdi itiraf etmesi zor belki ama, elimden tutan bir büyüğüm ya da saçlarımı okşayan bir dedenin bir anneannenin olmayışı, bir tarafımın hep eksik kalmasına neden oldu. Kendi okuduklarımın dışında hiç masal dinlemedim ve ne yazık ki anlatacak masalım hiç olmadı. "Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde; develer berber pireler tellal iken.." şeklinde başlayan bir cümleyle, geçmişin muhasebesini yapmak belki yanlış; kim kimdi, neredeydi, ne kadar az/çok istedi, ya da ne kadar dayanabildi ?

Unutmamaya çalışıyorum...
Hiç düşündün mü, insana en büyük ihaneti yine kendisinden bir parça yapıyor. Mesela aramıyorsun sormuyorsun, herşeyi zamana bırakıp yayıyorsun ya - ki bu durumdan hiç hoşnut değilim ; işte o anda başlıyor akıl oyunları. Bilinç yavaş yavaş üstünü örtmeye çalışıyor yakın geçmişin. Yok sayıyor beni. Önce yüzün silikleşmeye başlıyor, sonra gözlerin, sonra ellerin.. derken adını unutuyorum. Ne kadar kötü ! Adını yerden göğe, dünyanın bir ucundan diğer ucuna kadar kendi ellerimle yazdığım kadını unutmak.. Sana yazdıklarım işte bu yüzden. Hayatımda belki de ilk kez birini "hatırlamak" ya da "unutmamak" için...

Sen şimdi gittin ya.. Bu şehir dar geliyor bana. Bir taraftan kendimi dört duvara hapsediyorum, diğer taraftan kendi ördüğüm duvarı kendi ellerimle yıkmaya çalışıyorum. Bir tarafım "git" diyor", diğer tarafım "kal". Bir yanım karanlığa gömülüyor, diğer yanım aydınlığı arıyor.

Artık dışarı bile çıkmak istemiyorum biliyor musun ? Niye mi ? Çünkü karşılaştığım ilk yüzün sen olmasından korkuyorum. Ne yazık !
Keşke gitmeseydin!..