Cuma, Nisan 04, 2014

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Yirmi)



İşte benim unutmak ve affetmek ile ilgili hikayemin başlangıcı bu diyalog. Sağolsun Selin, kafama çaka çaka öğretti. İnsanlar gerçekten yaşadığı güzellikleri kolaylıkla  unutuyorlar. Galiba hayatın o güzel tarafı sanki zorunluluk ya da zaten olması gereken birşeymiş gibi davranıyorlar. Peki kötülük ne olacak ? Buna cevap veren yok işte. Ama hatırladığımızda bize yapılan iyilikler, birlikte yaşadığımız güzel anlar değil; tam tersine maruz kaldığımız kötülükler. Çok adaletsiz..

Gülümse;
Yaşıyorsun çünkü, varsın..
Yalnız değilsin çünkü, varsın..
Seviyorsun çünkü, varsın...

Derler ki;
hiçkimsenin geçmişi
zaferlerle dolu değil,
yenilgiler de var yaşamda
ve kabullenmek gerek...
Onlar da ikiz kardeş gibi
hangisinin yüzüne ayna tutsan
yansıyan bir diğeri,
ayırmak mümkün değil.
Çoğu hatırlamak istemez yenilgileri
düşlerini zaferler üzerine kurar,
kimi zaferlerin kıymetini bilmez
yenilgileri alnına, avuçlarına kazır.

Ve eklerler ki;
anılar da böyle
onları da ayıramazsın
iyi, kötü diye...
Kötüleri bir köşede bırakıp
iyileri seçemezsin,
birini kabul ediyorsan
diğerini de etmek zorundasın...

Unutma ki;
her inişin bir çıkışı,
her çıkışın da bir inişi var.
Ne yaşam düz bir yol,
ne de yürüdüğün bir gül bahçesi,
üstelik son pişmanlık faydasız...

Hatırla ki;
herşeyin sonlu olduğu
bir dünya bu,
denizdeki kum tanesi
veya yere düşen
yağmur damlası için bile böyle;
değiştiremezsin...

Gülümse;                                                                                                         
varsın çünkü,
yaşıyorsun çünkü... 

Boş durmayı hiç sevmem. Her hikaye için -şaircilik oynadığım günlerden kalma- bir şiir var. Bu diyalogların hemen sonrasında yazmıştım. Yeri geldi diye paylaştım. Hem bugüne kadar okuyan olmadı, ilk kez gün ışığına çıkıyor; hem de bu metinler bir nevi otobiyografi, eksik parça kalsın istemiyorum.   

Gelelim hikayenin devamına.. Evet hayat kötü.. Evet insanlar kötü.. Evet çevremizde olan biten, tanık olduğumuz her ne varsa kötü.. Ama yaşamak da güzel değil mi ? Nefes almak mesela.. Bir insanı, bir kediyi ya da bir çiçeği sevmek.. Gökyüzüne baktığın zaman mavinin türlü türlü rengini görmek.. Havada pırpır uçuşan kuşlara tek tek isim takmak. Bir patiska çarşaf gibi denizi orta yerinden yırtarak geçen gemileri saymak.. Uçsuz bucaksız ovalarda yeşilin binbir rengiyle kucaklaşmak, az şey mi siz söyleyin allah aşkına..

Değil elbet, ama yine de unutuyoruz.  


devam edecek...