Perşembe, Haziran 04, 2015

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Yirmiyedi)

Sabahın dördünde aklımda türlü türlü düşünceler, tıpkı tıka basa yüklü tren vagonları gibi katarlanıp sıra sıra geçerken, içimden bir ses "keşke zamanı geri alabilsem" dedi.. Duraksadım.. Uzun zamandır kullanmadığım bir kelimeydi "keşke".. Sevmezdim. Boş gözlerle bakındım sağa sola bir süre. Üstümü giydim. Bir sigara yakıp kapının önüne çıktım. Kimse kalmamıştı çevrede. Şoförleri içinde uyuyan bir kaç boş taksi ve yarım yamalak yanan bir kaç sokak lambası. Ihlamur'a doğru yürümeye başladım. Bir kaç sokak köpeği ile küçük bir sorun yaşadım. Allahtan kaldırımda karşıdan genç bir çift sarmaş dolaş bana doğru yürüyordu da sorun büyümeden köpekler dağıldı. Neyse yerden kaldırdılar beni, "İyiyim" dedim. Baldırımda kalan bir çift diş izi için "Siz iyi değilsiniz hastaneye gidelim" deseler de aldırmadım, teşekkür edip ayrıldım yanlarından. Onlar uzaklaşırken kendi kendime "Toparlan oğlum" dedim, "İyisi mi bir an önce eve dön, bu bacakla anca gidersin".. O acıya rağmen içimdeki ses bitmek tükenmek bilmiyordu.. Tekrar durdum yolun ortasında ve yüksek sesle "Sus" dedim ona.. "Bu söylediğin imkansız!".. "Anlamadın mı hâlâ o senden genç; ikimizden hiç bir şey olmaz."

Bu hikaye, biz birlikte olmaya başlamadan bir hafta kadar önce yaşanmıştı ve hiç vakit geçirmeden yazıya dökmüştüm. Yalan değil hiç umudum yoktu. “Evet” diyeceğini hiç düşünmemiştim. Biliyorum şimdi aşkın, sevdanın yaşı olmaz diyeceksiniz, ama var. Ne yazık ki var. Bunu belirleyen biz değiliz belki, ancak toplumsal normlar ve baskı her daim hatırlatıyor. Bir kere nereden bakarsanız bakın her on yıla düşen “jenerasyon” diye bir kavram var. Ne bakış açınız aynı, ne değerlendirme biçiminiz. Karşınızdaki her kimse, mesela geçmişten bahsederken “televizyon yoktu, biz sabahları yayınlanan arkası yarın kuşağındaki radyo tiyatrosunu beklerdik ” cümlesine, “televizyon mu yoktu.. nasıl yani ?” şeklinde bir soruyla ve şaşkınlık içinde cevap verebilir.

Başıma gelmişliği de vardır hani. Sekiz on yıl kadar önce yeni tanıştığım çok güzel bir kızla yemeğe çıkmıştık. Üçüncü ya da dördüncü buluşmamız. Herneyse o güne kadar da konu hiç açılmamış olmalı ki, ikimiz de yaşlarımızı bilmiyoruz. Derken sohbet bir yerden döndü dolaştı yaşa geldi. Haliyle yaşımı söyledim. Kızın verdiği ilk tepki neydi dersiniz ? “E sen benim dayımla yaşıtmışsın!”. Hiç bozuntuya vermeden geçiştirdim. Zaten bir öğlen yemeğiydi. Hesabı ödedim ve iş yerine kadar eşlik ettim. Sonrası yok.

Umut başka umutsuzluk başka.. Beklenti  başka hayal kırıklığı başka.. İyilik başka kötülük başka.. Duygu başka mantık başka.. İşte bu yüzden “Evet” cevabı –üstelik bu kadar yaşanmışlık varken- beklentimin üzerindeydi, yalan söylemeyim. İnsan kendini bilmez mi hiç ? Kırk yılı aşkın zamandır aynı adamım. Fotoğraflarda verdiğim poz bile aynı. Bir elimde sigara, hemen elimin altında çizgisiz bir defter bir de kalem, diğer yanımda bir sürü kitap ve film.. Başka bir hayatım olmadı ki.. İzlemek, okumak, yazmak ve sigara içmek. Ha bir de çalışmak tabi. Yazarken bile çok can sıkıcı. Beni alan ne yapsın ? Yeterince dürüst müyüm; evet, gerektiğinden çok fazla hem de…

Hal böyle olunca, insanın çevresinde de çok fazla insan olmuyor. Bir ömürlük dostlukların adresi olamadım ne yazık ki. Benim için, mesela "Çok sevilen ama hiç görüşülmeyen insan türü" tanımlaması yanlış olmaz herhalde. Arkadaşlarım için de aynı durum geçerli. Çok uzun zaman öğretim görevlisi olarak çalıştım, o kadar öğrencim oldu; onlardan bile arayan soran yok şimdi. Hatta öyle ki, son öğretmenler gününde yaklaşık üçyüz öğrenciden yalnızca bir tanesi mesaj attı: "Meslek hayatımda bana doğru yolu gösteren, başarılarımla mutlu olup daima yanımda olduğunu hissettiren değerli hocam.. İyi ki varsın.." Kendimi ne kadar iyi hissettiğimi anlatamam. Üzerine hemen telefona sarıldım "Nasıl bir mesaj o kızım, amacın bu yaştan sonra beni ağlatmaksa, kutlarım başardın" dedim. Teşekkür ettim.

Peki bu durum beni insanlara birkaç adım da olsa yaklaştırıyor mu ? Hayır.. Hala uzağım. Artık "çok kazık yemek mi ?" denir yoksa "güven sorunu mu ?" bilinmez. Belki hepsi, belki hiçbiri. Doğrusunu söylemek gerekirse yoruldum. Çünkü dünyadaki en sıkıcı şey, insanın her defasında ve sürekli olarak "ben iyi bir adamım", "güvenilir bir insanım", ya da "kimseyi hayal kırıklığına uğratmadım" türünden cümlelerle kendini birilerine kanıtlamaya çalışması.

Ben o adam olmak istemiyorum artık.