Salı, Ağustos 30, 2005

Seyir dışı notlar - V

Bugün 30 Ağustos, herkesin zafer bayramı kutlu olsun. Bize bugünü kanlarıyla ve canlarıyla armağan edenleri rahmetle anmak lazım, ruhları şad olsun.
Her 30 Ağustos'ta olduğu gibi bu yılda çalışıyorum, ülkenin %99.9'u tatilde, bense işimin başında. Ha, ne yapıyorsun diyenlere cevabım "hiçbirşey", tekkeyi bekliyorum. İyi birşey mi sağlıklı birşey mi bu, karar verebilmiş de değilim. Bütün yapım şirketleri ve reklam ajansları daha cuma gününden tatile çıkarken masamın başında oturmak ne derece mantıklı gerçekten bilemiyorum hatta artık bilmek de istemiyorum.
Bunun dışında 30 Ağustos'ların benim hayatımda şöyle bir önemi de mevcut: Doğumgünümü hatırlatıyorlar. Hoş değil tabi, yani 1 yıl daha geçmiş hayattan ya da 1 yıl daha sona yaklaşmışsın. Hepsi aynı. Başkalarınınkini değil ama kendi doğumgünlerimi sevmiyorum ben. Genelde mutsuz geçiyor, belki biraz da yalnız. Belki de bu yüzden sevmiyorum. Yaşını almak çok da iyi birşey değil sanırım :)
Merhaba, yeni yaşım. Hoşgeldin.

Perşembe, Ağustos 25, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Günlerim geçmiyor, geceleri uyku tutmuyor ya da tutuyor ben bırakıyorum.. Garip ve dengesiz giden bir hayattan rahatsızım elbet. Herşey tersyüz olmuş ve ben tam ortada kalmışım gibi. Yani anlam veremiyorum, birine sevdiğini ve daha çok beraber olunması gerektiğini söylüyorsun ama cevap "terkedilmek" oluyor ya da sevdiğin bir işte çalışıyorsun haliyle maaş alman gerek ama ayın 24'ü olmuş maaşını alamıyorsun. Dostlarını arıyorsun görüşmek istiyorsun telefonlarına çıkmıyorlar.. Peki "bunları haketmek için ne yaptım ?" sorusunu soruyorsun ama bunun da cevabı yok.. Saçma hem de hem de çok...

Cuma, Ağustos 19, 2005

Seyir dışı notlar - IV

Dün gece saat 01.00 suları. Fena halde daralmış durumdayım, içimden film seyretmek falan gelmiyor. Elimde gitar, birşey çalmadan sadece akor basarak, duvara bakıyorum. "Gidene mi üzülmek gerek, gelmek isteyene gel mi demek gerek yoksa herşey için çok geç ya da bir o kadar erken mi ?" türünden saçma düşünceleri, kafamın üstüne konuşma balonları ekleyerek, tek sayfaya sığdırmaya çalışıyorum. Olmuyor...

Derken bir telefon.. Bu saatte arayan hayır için aramaz ama derken, telefonun öbür ucundaki ses netleşiyor birden: Birabanor. Başkası arasa -terkeden kız dahil- bu kadar sevinmezdim. Uzun zamandır görüşmüyoruz da. En son tatile çıkmadan birgün önce telefonlaşmışız. "Komtanım Fikret.." diye başlayan ve eski dostlar, işler güçler, benim kızlar yenge, yeğenler çocuklar derken yaklaşık yarım saat süren bir diyalogdan sonra "görüşürüz" diye kapattık telefonu. Artık daha iyiyim.. Fikom benim, sağol :)

Çarşamba, Ağustos 10, 2005

Seyir dışı notlar - III

Çok çalışılırak geçen herşeye rağmen yine de uyunamayan bir hafta daha. Yeni filmler, yeni yüzler, yeni işler derken akılda kalan sorular silsilesi "kimim, neyim, nerden gelip nereye gidiyorum" ve daha da önemlisi "olmam gereken yerde miyim ?"... Emin olduğumu söyleyemem.
Bu arada izlediğim yeni filmlerde mantar çıktı :) Fantastic Four'un animasyonları ve compositing'i harika ancak hikaye standart. Panic Room - bir yıl sonra nihayet - 'u izlerken sıkıldım; Phone Booth tek bir mekanda geçmesi ve aksiyonun hiç durmaması ilgimi çekti, Joel Schumacher bu işi biliyor; Der Untergang, Hitler'in son günlerine geniş ve tarafsız bir perspektiften bakması açısından izlenebilir; Great Escape yine 60'lardan kalma yıldızlar geçidi kadrosuyla çok keyifli bir savaş filmi, klasik nazi kampı ve kaçış hikayesi ama film bittikten sonra 3 saatin geçtiğini anlamıyorsunuz..
Peki bu kadar film niye izlenir ya da niye bu kadar uykusuz kalınır ? Geri çevrilen bir evlenme ya da birlikte yaşama teklifi olabilir mi dersiniz ? Kadınlar... Hepsi aynı mı ne :)

Çarşamba, Ağustos 03, 2005

Seyir dışı notlar - II

Uykusuz gecelere devam, filmlere de.
"Godsend" (insan klonlomak fikri ilginç geliyor ama film mantar, Robert de Niro hayranları seyretmek isteyebilir)
"Eurotrip" (gençlik filmi, 15-25 yaş grubu keyifle izleyecektir. Özellikle bir-iki sekans hoşuma gitti)
"The Punisher" (Marvel Comic's kahramanı. Olabildiğince klişe. Zaten ilk 50 dakikası lay lay lom şeklinde geçiyor. Patlama-çatlama sahnelerini sonlara saklamışlar. İtiraf etmek gerek adamlar özel efekt sahnelerinde çok başarılılar ancak gerisi hoş ve bir o kadar da boş)
Bir de geçen akşam kız arkadaşımdaydım. Aman bir güzel yemekler, bir güzel sofra. Neyse lafı uzatmayım, hadi film seyredelim dedik. "Imaginary Heroes" diye bir film vardı. Oturduk karşısına televizyonun, film akmıyor, zaman geçmiyor, kim kimdi, nereye gitmişti vesaire derken tamamladık. Uzun zamandır hiçbir film bu derece zorlamamıştı beni. Ruhumu teslim edecektim az kalsın.