Belli ki “seyirci kalma” duygusu
ağır bastı son yıllarda. Yoksa neden elimdeki her şeyden böylesine kolay
vazgeçeyim öyle değil mi ? Zaman bu kadar hızlı akıyorken, insan hiç kendi
hayatına dışarıdan bir tanıkmış gibi ya da bir başkasının hayatıymış gibi
bakabilir mi ? Mesela çevremde elli kişi var diyelim; elliside farklı şey
istiyor, elliside farklı kalıba oturtmaya çalışıyor beni. Ha bunu yaparken de
kimsenin sorumluluk alması gibi bir durum mevzu bahis değil. Velev ki
dediklerini yaptım, bağlayıcı bir sonuç yok ortada. Bir anda herkes dağılıp
kendi köşesine çekiliyor; sen sağ, ben selamet. Ara ki bulabilesin.
Beni “ben”
yapan herşey karşımdaki insanların “istemek”, “ihtiyaç duymak” düzlemleri
arasında pinpon topu şeklinde savrulup duruyor. Ama ben böyle olsun
istemiyorum. Çünkü ben istendiği zaman bir mağazaya gidip rahatlıkla satın
alınabilecek bir obje ya da ihtiyaç duyduğunda –yalnız hissetmemek için evde
beslediğin- aynı rahatlıkla yanına çağırabileceğin bir ev hayvanı değilim ve hiç
olmadım... Haliyle bitiriyorum bende, bırakıp gidiyorum, vazgeçiyorum. Artık
nasıl bir yorgunluksa gerisini sen düşün.
Çevremde çok fazla insan yok
ya da "var da yok".. Uzun süreli dostlukların adresi olamadım ne
yazık ki. Arkadaşımlarım için de aynı durum geçerli. 6-7 yıl öğretim görevlisi
olarak çalıştım, o kadar öğrencim oldu; onlardan bile arayan soran yok şimdi.
Hatta öyle ki, bu yıl öğretmenler gününde yaklaşık beşyüz öğrenciden yalnızca
bir tanesi mesaj attı: "Meslek
hayatımda bana doğru yolu gösteren, başarılarımla mutlu olup daima yanımda
olduğunu hissettiren değerli hocam.. İyi ki varsın.." Kendimi ne kadar
iyi hissettiğimi anlatamam. Üzerine hemen telefona sarıldım "Nasıl bir mesaj o kızım, amacın bu
yaştan sonra beni ağlatmaksa, kutlarım başardın" dedim. Teşekkür
ettim.
Peki bu durum beni insanlara birkaç adım da olsa yaklaştırıyor mu ?
Hayır.. Hala uzağım. Artık "çok kazık yemek mi ?" denir yoksa
"güven sorunu mu ?" bilinmez. Belki hepsi, belki hiçbiri... Çünkü
dünyadaki en sıkıcı şey, insanın her defasında ve sürekli olarak "ben iyi
bir adamım", "güvenilir bir insanım", ya da "kimseyi hayal
kırıklığına uğratmadım" türünden cümlelerle kendini birilerine kanıtlamaya
çalışması. Ben o adam olmak istemiyorum artık.
Hayatı
öğrenmek ona “alışmakla” başlıyor galiba... Niye o zaman hala alışamıyorum ?