İşte
benim unutmak ve affetmek ile ilgili hikayemin başlangıcı bu diyalog. Sağolsun
Selin, kafama çaka çaka öğretti. İnsanlar gerçekten yaşadığı güzellikleri
kolaylıkla unutuyorlar. Galiba hayatın o
güzel tarafı sanki zorunluluk ya da zaten olması gereken birşeymiş gibi
davranıyorlar. Peki kötülük ne olacak ? Buna cevap veren yok işte. Ama
hatırladığımızda bize yapılan iyilikler, birlikte yaşadığımız güzel anlar
değil; tam tersine maruz kaldığımız kötülükler. Çok adaletsiz..
Gülümse;
Yaşıyorsun çünkü,
varsın..
Yalnız değilsin çünkü,
varsın..
Seviyorsun çünkü,
varsın...
Derler ki;
hiçkimsenin geçmişi
zaferlerle dolu değil,
yenilgiler de var
yaşamda
ve kabullenmek
gerek...
Onlar da ikiz kardeş
gibi
hangisinin yüzüne ayna
tutsan
yansıyan bir diğeri,
ayırmak mümkün değil.
Çoğu hatırlamak
istemez yenilgileri
düşlerini zaferler
üzerine kurar,
kimi zaferlerin
kıymetini bilmez
yenilgileri alnına,
avuçlarına kazır.
Ve eklerler ki;
anılar da böyle
onları da ayıramazsın
iyi, kötü diye...
Kötüleri bir köşede
bırakıp
iyileri seçemezsin,
birini kabul ediyorsan
diğerini de etmek
zorundasın...
Unutma ki;
her inişin bir çıkışı,
her çıkışın da bir
inişi var.
Ne yaşam düz bir yol,
ne de yürüdüğün bir
gül bahçesi,
üstelik son pişmanlık
faydasız...
Hatırla ki;
herşeyin sonlu olduğu
bir dünya bu,
denizdeki kum tanesi
veya yere düşen
yağmur damlası için
bile böyle;
değiştiremezsin...
Gülümse;
varsın çünkü,
yaşıyorsun çünkü...
Gelelim hikayenin devamına.. Evet hayat kötü.. Evet insanlar kötü.. Evet çevremizde olan biten, tanık olduğumuz her ne varsa kötü.. Ama yaşamak da güzel değil mi ? Nefes almak mesela.. Bir insanı, bir kediyi ya da bir çiçeği sevmek.. Gökyüzüne baktığın zaman mavinin türlü türlü rengini görmek.. Havada pırpır uçuşan kuşlara tek tek isim takmak. Bir patiska çarşaf gibi denizi orta yerinden yırtarak geçen gemileri saymak.. Uçsuz bucaksız ovalarda yeşilin binbir rengiyle kucaklaşmak, az şey mi siz söyleyin allah aşkına..
Değil elbet, ama yine de unutuyoruz.
devam edecek...