Değişen
ben değilim
yalnızca
geçen yıllar.
Aklımda
üç noktalı cümleler...
Bir
senin yüzün,
Bir
senin gülüşün
Ve
çıkmaz sokakların
Sonunda
bile hep sen
Yine
sen….
İnsan
bu dünyada sevdikleri ile sınanırmış. Gerçekten öyle. Ancak görüldüğü üzere
benim sınavım hiç bitmiyor. İşin affetme kısmına gelince.. İster kadın-erkek,
ister arkadaşım-dostum, ister kardeşim olsun
farketmez.. Hiç ayırt etmeden söylüyorum; ne ilk Selin'i ne son Selin'i;
ne Billur'u, ne Didem'i; ne İlker'i, ne Savaş'ı; ne Aylin'i ne Füsun'u; ne
Burak'ı, ne Osman'ı; ne Hülya'yı, ne Nur'u.. ve ismini yazmadığım daha onlarcasını
affetmiyorum. Affetmeyeceğim de, çok üzgünüm... Ha nefret beslemiyorum kimseye,
belki bugün görsem unutmuş gibi yapıp selam bile verebilirim.. Ama dedim ya
affetmek başka, unutmak başka...
Aradan
ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum. Bir yandan iş-güç, diğer yandan kendi
halimde toparlanmaya çalışıyorum. Mesai arkadaşlarımdan biri "Sen iyi
değilsin" dedi. Çok samimi olmamıza rağmen anlatmadım tabi bir şey.. Bizim
destur belli; Ser verilir, sır verilmez.. Her neyse bu benim arkadaş, ailevi
nedenlerden dolayı bir süredir psikiyatra gidiyormuş. Adamı öve öve
bitiremiyor. Beni de tanıştırmak için ikna etmeye çalışıyor. Uzatmayım, bir gün
"Tamam" dedim, "Ben de geleceğim seninle". Onların randevu
günü geldiğinde birlikte gittik doktorun ofisine. Tanıştık.. Dakika bir, gol
bir; adam bana "Probleminiz ne?" diye sordu. Ben de gayet rahat bir
tavırla "Hiiç.." dedim. Bir an benim arkadaş ile göz göze geldiler.
Benim farkettiğimi anlayınca bakışlarını kaçırdılar. Sonra adam "Şu odada
bir beş dakika görüşebilir miyiz?" dedi. "Hayhay" dedim..
Odaya
girdik, klasik elinde kalem ve bir not defteri ayaküstü sorular soruyor bana..
Bir yerden bir şeyler yakalaması gerek. Ben de Selin'den idmanlıyım, bilmediğim
bir kare değil; sıktıkça sıkıyorum. Yeri geldiğinde onun anlayacağı dilden
cevaplar veriyorum.. Bir yerde durdu.. Haliyle sıkıldı. Belli ki programı da
yoğun. "Bu görüşme yeterli olmadı, uygun olduğunuz bir gün sizden bir kez
daha gelmenizi rica etmek durumundayım.." dedi. "Niçin ?" diye
sordum.. Sonuçta yardım alan ben değildim, arkadaşım ve eşiydi. "Yanlış
anlamayın, hasta olarak değil.. Arkadaşınıza sizinle konuşacağıma dair bir söz
verdim. Bugün hiç zamanım olmadığı için sözümü yerine getiremiyorum. Ama borçlu
kalmak da istemem. Hem gördüğüm kadarıyla bizim mesleğe de uzak değilsiniz, psikiyatri
üzerine karşılıklı sohbet ederiz işte". Çok zekice verilmiş bir cevaptı ve
ne yalan söyleyim hedefi onikiden vurmayı da başarmıştı. "Tamam"
dedim, "Haftaya sizin de uygun olduğunuz bir gün uğrarım".
Neyse
hikayeyi fazla uzatmayım; büyük gün
geldi buluştuk. Sağdan soldan, işten güçten, hayattan, ilişkilerden konuştuk. Açıkçası
iyi geldi, keyifli bir sohbetti. Uzun zamandır hiç kimseyle bu kadar rahat
iletişim kurmamıştım. Genelde tersi durum başıma gelirdi. Dinleyen hep ben
olurdum. Yaraya tuz basmakla merhem olmak arasında geniiiş bir yelpazede,
bıkmadan usanmadan dinlerdim herkesi.
Hem de gece gündüz demeden. Ama bu kez farklıydı, anlatan bendim ve öyle ya da
böyle biri beni dinliyordu. İşin güzel tarafı karşımdaki adamı tanımıyordum, üstelik
ne anlatırsam anlatayım o masadan kalktıktan sonra her şey bitecekti.
Sohbet durdu bir yerde. Cümleler arasındaki es'ler uzamaya başlayınca müsade istedim. "Müsade
sizin" dedi doktor. "Ancak gitmeden önce izninizle son bir şey
söylemek istiyorum. N'olur yanlış anlamayın siz benim hastam değilsiniz. O
yüzden şimdi söyleyeceklerimi lütfen bir dost tavsiyesi olarak kabul edin.
Özgür bey, herşeyden önce sizin kendinizi affetmeniz gerekiyor. Çevrenizde olup
bitenlerden kendinize pay çıkartmayın. Her şeyin sorumluluğunu üzerinize
alamazsınız, yazık size. Ayrıca her şeyi kontrolünüz altında da tutamazsınız,
hem böyle bir şey mümkün mü ? Öylesine büyük bir yükü nereye kadar
taşıyabilirsiniz ? Az önce söyledim, bir kez daha tekrarlıyorum; Her şeyi bir
tarafa bırakıp, önce kendinizi affedeceksiniz sonra doğrudan ya da dolaylı yoldan
size kötülük yaptığını düşündüğünüz kişileri. Biliyorum söylemesi kolay yapması
zor, ama bunu yapmadığınız sürece o yük sırtınızda bir kambura dönüşecek. Ve
bir gün taşıyamaz hale geleceksiniz".
Teşekkür
ettim ve ayrıldım. Haklı olmasına haklıydı adam. Tek sorun uygulama
aşamasındaydı. Çünkü benim yapabileceğim bir şey değildi. Yine de aylarca düşündüm
bu konuyu. Olmadı tabi, beceremedim. Çıkamadım işin içinden. Her insanın yapısı,
öğretisi, hayata bakışı, ailesi, eğitimi farklı. Anladım ki benim de en az
diğer insanlar kadar eğilmez-bükülmez taraflarım var. Ve belki de bana güç veren, beni ayakta tutan,
hayata bağlayan değerler bunlar. O yüzden daha uygulama aşamasına geçemeden
bıraktım, vazgeçtim. Çünkü "Adalet" dediğin Demokles'in kılıcı kadar
keskindi.
"Peki
sonuç ne ?" derseniz: Hani baştan beri kendimden de af diliyordum ya; hayır efendim
kendimi de affetmiyorum. Bu kadar açık, bu kadar net..
devam edecek...