Çarşamba, Ağustos 13, 2014

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Yirmiiki)



Değişen ben değilim
yalnızca geçen yıllar.
Aklımda üç noktalı cümleler...
Bir senin yüzün,
Bir senin gülüşün
Ve çıkmaz sokakların
Sonunda bile hep sen
Yine sen….


İnsan bu dünyada sevdikleri ile sınanırmış. Gerçekten öyle. Ancak görüldüğü üzere benim sınavım hiç bitmiyor. İşin affetme kısmına gelince.. İster kadın-erkek, ister arkadaşım-dostum, ister kardeşim olsun  farketmez.. Hiç ayırt etmeden söylüyorum; ne ilk Selin'i ne son Selin'i; ne Billur'u, ne Didem'i; ne İlker'i, ne Savaş'ı; ne Aylin'i ne Füsun'u; ne Burak'ı, ne Osman'ı; ne Hülya'yı, ne Nur'u.. ve ismini yazmadığım daha onlarcasını affetmiyorum. Affetmeyeceğim de, çok üzgünüm... Ha nefret beslemiyorum kimseye, belki bugün görsem unutmuş gibi yapıp selam bile verebilirim.. Ama dedim ya affetmek başka, unutmak başka...

Aradan ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum. Bir yandan iş-güç, diğer yandan kendi halimde toparlanmaya çalışıyorum. Mesai arkadaşlarımdan biri "Sen iyi değilsin" dedi. Çok samimi olmamıza rağmen anlatmadım tabi bir şey.. Bizim destur belli; Ser verilir, sır verilmez.. Her neyse bu benim arkadaş, ailevi nedenlerden dolayı bir süredir psikiyatra gidiyormuş. Adamı öve öve bitiremiyor. Beni de tanıştırmak için ikna etmeye çalışıyor. Uzatmayım, bir gün "Tamam" dedim, "Ben de geleceğim seninle". Onların randevu günü geldiğinde birlikte gittik doktorun ofisine. Tanıştık.. Dakika bir, gol bir; adam bana "Probleminiz ne?" diye sordu. Ben de gayet rahat bir tavırla "Hiiç.." dedim. Bir an benim arkadaş ile göz göze geldiler. Benim farkettiğimi anlayınca bakışlarını kaçırdılar. Sonra adam "Şu odada bir beş dakika görüşebilir miyiz?" dedi. "Hayhay" dedim..

Odaya girdik, klasik elinde kalem ve bir not defteri ayaküstü sorular soruyor bana.. Bir yerden bir şeyler yakalaması gerek. Ben de Selin'den idmanlıyım, bilmediğim bir kare değil; sıktıkça sıkıyorum. Yeri geldiğinde onun anlayacağı dilden cevaplar veriyorum.. Bir yerde durdu.. Haliyle sıkıldı. Belli ki programı da yoğun. "Bu görüşme yeterli olmadı, uygun olduğunuz bir gün sizden bir kez daha gelmenizi rica etmek durumundayım.." dedi. "Niçin ?" diye sordum.. Sonuçta yardım alan ben değildim, arkadaşım ve eşiydi. "Yanlış anlamayın, hasta olarak değil.. Arkadaşınıza sizinle konuşacağıma dair bir söz verdim. Bugün hiç zamanım olmadığı için sözümü yerine getiremiyorum. Ama borçlu kalmak da istemem. Hem gördüğüm kadarıyla bizim mesleğe de uzak değilsiniz, psikiyatri üzerine karşılıklı sohbet ederiz işte". Çok zekice verilmiş bir cevaptı ve ne yalan söyleyim hedefi onikiden vurmayı da başarmıştı. "Tamam" dedim, "Haftaya sizin de uygun olduğunuz bir gün uğrarım".

Neyse hikayeyi fazla uzatmayım;  büyük gün geldi buluştuk. Sağdan soldan, işten güçten, hayattan, ilişkilerden konuştuk. Açıkçası iyi geldi, keyifli bir sohbetti. Uzun zamandır hiç kimseyle bu kadar rahat iletişim kurmamıştım. Genelde tersi durum başıma gelirdi. Dinleyen hep ben olurdum. Yaraya tuz basmakla merhem olmak arasında geniiiş bir yelpazede, bıkmadan usanmadan  dinlerdim herkesi. Hem de gece gündüz demeden. Ama bu kez farklıydı, anlatan bendim ve öyle ya da böyle biri beni dinliyordu. İşin güzel tarafı karşımdaki adamı tanımıyordum, üstelik ne anlatırsam anlatayım o masadan kalktıktan sonra her şey bitecekti.

Sohbet durdu bir yerde. Cümleler arasındaki es'ler uzamaya başlayınca müsade istedim. "Müsade sizin" dedi doktor. "Ancak gitmeden önce izninizle son bir şey söylemek istiyorum. N'olur yanlış anlamayın siz benim hastam değilsiniz. O yüzden şimdi söyleyeceklerimi lütfen bir dost tavsiyesi olarak kabul edin. Özgür bey, herşeyden önce sizin kendinizi affetmeniz gerekiyor. Çevrenizde olup bitenlerden kendinize pay çıkartmayın. Her şeyin sorumluluğunu üzerinize alamazsınız, yazık size. Ayrıca her şeyi kontrolünüz altında da tutamazsınız, hem böyle bir şey mümkün mü ? Öylesine büyük bir yükü nereye kadar taşıyabilirsiniz ? Az önce söyledim, bir kez daha tekrarlıyorum; Her şeyi bir tarafa bırakıp, önce kendinizi affedeceksiniz sonra doğrudan ya da dolaylı yoldan size kötülük yaptığını düşündüğünüz kişileri. Biliyorum söylemesi kolay yapması zor, ama bunu yapmadığınız sürece o yük sırtınızda bir kambura dönüşecek. Ve bir gün taşıyamaz hale geleceksiniz". 

Teşekkür ettim ve ayrıldım. Haklı olmasına haklıydı adam. Tek sorun uygulama aşamasındaydı. Çünkü benim yapabileceğim bir şey değildi. Yine de aylarca düşündüm bu konuyu. Olmadı tabi, beceremedim. Çıkamadım işin içinden. Her insanın yapısı, öğretisi, hayata bakışı, ailesi, eğitimi farklı. Anladım ki benim de en az diğer insanlar kadar eğilmez-bükülmez taraflarım var.  Ve belki de bana güç veren, beni ayakta tutan, hayata bağlayan değerler bunlar. O yüzden daha uygulama aşamasına geçemeden bıraktım, vazgeçtim. Çünkü "Adalet" dediğin Demokles'in kılıcı kadar keskindi.

"Peki sonuç ne ?" derseniz: Hani baştan beri kendimden de af diliyordum ya; hayır efendim kendimi de affetmiyorum. Bu kadar açık, bu kadar net..


devam edecek...