Sabahın
dördünde aklımda türlü türlü düşünceler, tıpkı tıka basa yüklü tren vagonları
gibi katarlanıp sıra sıra geçerken, içimden bir ses "keşke zamanı geri
alabilsem" dedi.. Duraksadım.. Uzun zamandır kullanmadığım bir kelimeydi
"keşke".. Sevmezdim. Boş gözlerle bakındım sağa sola bir süre. Üstümü
giydim. Bir sigara yakıp kapının önüne çıktım. Kimse kalmamıştı çevrede.
Şoförleri içinde uyuyan bir kaç boş taksi ve yarım yamalak yanan bir kaç sokak
lambası. Ihlamur'a doğru yürümeye başladım. Bir kaç sokak köpeği ile küçük bir
sorun yaşadım. Allahtan kaldırımda karşıdan
genç bir çift sarmaş dolaş bana doğru yürüyordu da sorun büyümeden köpekler
dağıldı. Neyse yerden kaldırdılar beni, "İyiyim" dedim. Baldırımda
kalan bir çift diş izi için "Siz iyi değilsiniz hastaneye gidelim"
deseler de aldırmadım, teşekkür edip ayrıldım yanlarından. Onlar uzaklaşırken
kendi kendime "Toparlan oğlum" dedim, "İyisi mi bir an önce eve
dön, bu bacakla anca gidersin".. O acıya rağmen içimdeki ses bitmek
tükenmek bilmiyordu.. Tekrar durdum yolun ortasında ve yüksek sesle
"Sus" dedim ona.. "Bu söylediğin imkansız!"..
"Anlamadın mı hâlâ o senden genç; ikimizden hiç bir şey olmaz."
Bu hikaye, biz birlikte olmaya başlamadan bir
hafta kadar önce yaşanmıştı ve hiç vakit geçirmeden yazıya dökmüştüm. Yalan
değil hiç umudum yoktu. “Evet” diyeceğini hiç düşünmemiştim. Biliyorum şimdi
aşkın, sevdanın yaşı olmaz diyeceksiniz, ama var. Ne yazık ki var. Bunu
belirleyen biz değiliz belki, ancak toplumsal normlar ve baskı her daim
hatırlatıyor. Bir kere nereden bakarsanız bakın her on yıla düşen “jenerasyon”
diye bir kavram var. Ne bakış açınız aynı, ne değerlendirme biçiminiz. Karşınızdaki
her kimse, mesela geçmişten bahsederken “televizyon yoktu, biz sabahları
yayınlanan arkası yarın kuşağındaki radyo tiyatrosunu beklerdik ” cümlesine, “televizyon
mu yoktu.. nasıl yani ?” şeklinde bir soruyla ve şaşkınlık içinde cevap verebilir.
Başıma gelmişliği de vardır hani. Sekiz on yıl
kadar önce yeni tanıştığım çok güzel bir kızla yemeğe çıkmıştık. Üçüncü ya da
dördüncü buluşmamız. Herneyse o güne kadar da konu hiç açılmamış olmalı ki,
ikimiz de yaşlarımızı bilmiyoruz. Derken sohbet bir yerden döndü dolaştı yaşa
geldi. Haliyle yaşımı söyledim. Kızın verdiği ilk tepki neydi dersiniz ? “E sen
benim dayımla yaşıtmışsın!”. Hiç bozuntuya vermeden geçiştirdim. Zaten bir
öğlen yemeğiydi. Hesabı ödedim ve iş yerine kadar eşlik ettim. Sonrası yok.
Umut başka umutsuzluk başka.. Beklenti başka hayal kırıklığı başka.. İyilik başka kötülük
başka.. Duygu başka mantık başka.. İşte bu yüzden “Evet” cevabı –üstelik bu
kadar yaşanmışlık varken- beklentimin üzerindeydi, yalan söylemeyim. İnsan
kendini bilmez mi hiç ? Kırk yılı aşkın zamandır aynı adamım. Fotoğraflarda
verdiğim poz bile aynı. Bir elimde sigara, hemen elimin altında çizgisiz bir
defter bir de kalem, diğer yanımda bir sürü kitap ve film.. Başka bir hayatım
olmadı ki.. İzlemek, okumak, yazmak ve sigara içmek. Ha bir de çalışmak tabi. Yazarken bile çok can
sıkıcı. Beni alan ne yapsın ? Yeterince dürüst müyüm; evet, gerektiğinden çok
fazla hem de…
Hal böyle olunca, insanın
çevresinde de çok fazla insan olmuyor. Bir ömürlük dostlukların
adresi olamadım ne yazık ki. Benim için, mesela "Çok sevilen ama hiç görüşülmeyen insan türü" tanımlaması yanlış olmaz herhalde. Arkadaşlarım için de aynı durum geçerli. Çok uzun
zaman öğretim görevlisi olarak çalıştım, o kadar öğrencim oldu; onlardan bile
arayan soran yok şimdi. Hatta öyle ki, son öğretmenler gününde yaklaşık üçyüz
öğrenciden yalnızca bir tanesi mesaj attı: "Meslek
hayatımda bana doğru yolu gösteren, başarılarımla mutlu olup daima yanımda
olduğunu hissettiren değerli hocam.. İyi ki varsın.." Kendimi ne kadar
iyi hissettiğimi anlatamam. Üzerine hemen telefona sarıldım "Nasıl bir mesaj o kızım, amacın bu
yaştan sonra beni ağlatmaksa, kutlarım başardın" dedim. Teşekkür
ettim.
Peki bu durum beni insanlara
birkaç adım da olsa yaklaştırıyor mu ? Hayır.. Hala uzağım. Artık "çok
kazık yemek mi ?" denir yoksa "güven sorunu mu ?" bilinmez.
Belki hepsi, belki hiçbiri. Doğrusunu söylemek gerekirse yoruldum. Çünkü
dünyadaki en sıkıcı şey, insanın her defasında ve sürekli olarak "ben iyi
bir adamım", "güvenilir bir insanım", ya da "kimseyi hayal
kırıklığına uğratmadım" türünden cümlelerle kendini birilerine kanıtlamaya
çalışması.
Ben o adam olmak istemiyorum
artık.