Uzun zaman oldu yine farkındayım. Yazamadım bir türlü. Kusura bakma n'olur. Aramamak ya da görüşememek "unuttum" anlamına gelmesin. Unutmadım. Bir yerlerde varsın hep, öylece duruyorsun ve bekliyorsun. O yer çok uzakta değil biliyorum. Belki beni ayakta tutan da bu.
Ne güzel ! Varlığım, varlığınla bir anlam buluyor.
Geçen akşam çocuklar sordu "nerede ?" diye, "bilmiyorum" dedim, "buralardadır herhalde".. Sesim kısıldı, devam edemedim. Hava almak için dışarı çıktım, elim telefona gitti. Arayamadım, saat oldukça geçti. Oysa yanımda olmalıydın. Daha bir sevebilmeliydim, kucaklayabilmeliydim, doyasıya öpebilmeliydim. Hatta seni onların yanından kaçırıp götürmeliydim. Birlikte gün doğumunu seyretmeliydik bir deniz kıyısından.
Yarım kalan hikayeleri hiç sevemedim ben.. Açık uçlu filmleri de. Efendim "seyirci kendi yorumunu yapsın" cümlesi hiç yakın gelmedi. Filmin bir anlatıcısı varsa, ben neyin yorumunu yapabilirim ki ? Saçma ! "Nedensiz sonuç" ya da "sonuçsuz neden" gibi bir hipotez öne sürülebilir mi ?
Yine de yarımsın ama. Seni bir türlü tamamlayamadım. "Seni seviyorum" ile başlayan cümlenin "sus" ile kesilmesi gibi. Ne yazsam, ne söylesem nafile.. Karşılığı yok. Biz, anlatıcının hangimiz olduğuna karar veremedik galiba. Belki de asıl sorun bu.. Ne garip; hayat bir kibrit kutusu gibi, "vasati 40 çöp". İçinden 39'da çıkabilir, 41'de.. Hatta bazıları yanmayabilir..Seni öyle özledim ki !
Ben küçükken aşkın filmlerde yahut masallarda olduğunu sanırdım biliyor musun ? Ayhan Işık- Belgin Doruk gibi, belki Ferhat ile Şirin, belki de Clark Gable-Vivian Leigh. Bütün dünyam onların etrafında dönerdi. Hepsini gerçek sanırdım. Böylesine sahici, insanın içini sızlatan bir duygu olduğu aklımın ucundan geçmezdi.
Söylesene ben nerede hata yaptım ?
Korkuyorum. Gerçek değilmişsin gibi geliyor bazen. Bu kadar olamaz diyorum kendi kendime, yine korkuyorum. Karşına çıkmaya korkuyorum. Telefon etmeye korkuyorum. Birlikte olmaktan korkuyorum. Sesini duyduğumda içim titriyor, korkuyorum. Beni sevebilme ihtimalini düşünüyorum daha çok korkuyorum. Ne bu şimdi ? Bir savaş mı ? Öyleyse eğer, ben beyaz bayrağı çoktan çektim.. E, neden korkuyorum o zaman ? Tamamlamaktan mı, kaybetmekten mi ?
Kalemi elime aldığımda aslında sana, seni ne kadar çok sevdiğimi yazacaktım sözüm'ona. Uzamayan, esnemeyen ve yan anlamlar çıkmayacak basit bir cümle olacaktı. Bütün cesaretimi de toplamıştım bunu yazmak için.. Sanırım 41'inci çöp bozdu işi :) Yine yarım kaldı.
Gerçekten var mısın sen ve yaşıyor musun ?
Ne güzel ! Varlığım, varlığınla bir anlam buluyor.
Geçen akşam çocuklar sordu "nerede ?" diye, "bilmiyorum" dedim, "buralardadır herhalde".. Sesim kısıldı, devam edemedim. Hava almak için dışarı çıktım, elim telefona gitti. Arayamadım, saat oldukça geçti. Oysa yanımda olmalıydın. Daha bir sevebilmeliydim, kucaklayabilmeliydim, doyasıya öpebilmeliydim. Hatta seni onların yanından kaçırıp götürmeliydim. Birlikte gün doğumunu seyretmeliydik bir deniz kıyısından.
Yarım kalan hikayeleri hiç sevemedim ben.. Açık uçlu filmleri de. Efendim "seyirci kendi yorumunu yapsın" cümlesi hiç yakın gelmedi. Filmin bir anlatıcısı varsa, ben neyin yorumunu yapabilirim ki ? Saçma ! "Nedensiz sonuç" ya da "sonuçsuz neden" gibi bir hipotez öne sürülebilir mi ?
Yine de yarımsın ama. Seni bir türlü tamamlayamadım. "Seni seviyorum" ile başlayan cümlenin "sus" ile kesilmesi gibi. Ne yazsam, ne söylesem nafile.. Karşılığı yok. Biz, anlatıcının hangimiz olduğuna karar veremedik galiba. Belki de asıl sorun bu.. Ne garip; hayat bir kibrit kutusu gibi, "vasati 40 çöp". İçinden 39'da çıkabilir, 41'de.. Hatta bazıları yanmayabilir..Seni öyle özledim ki !
Ben küçükken aşkın filmlerde yahut masallarda olduğunu sanırdım biliyor musun ? Ayhan Işık- Belgin Doruk gibi, belki Ferhat ile Şirin, belki de Clark Gable-Vivian Leigh. Bütün dünyam onların etrafında dönerdi. Hepsini gerçek sanırdım. Böylesine sahici, insanın içini sızlatan bir duygu olduğu aklımın ucundan geçmezdi.
Söylesene ben nerede hata yaptım ?
Korkuyorum. Gerçek değilmişsin gibi geliyor bazen. Bu kadar olamaz diyorum kendi kendime, yine korkuyorum. Karşına çıkmaya korkuyorum. Telefon etmeye korkuyorum. Birlikte olmaktan korkuyorum. Sesini duyduğumda içim titriyor, korkuyorum. Beni sevebilme ihtimalini düşünüyorum daha çok korkuyorum. Ne bu şimdi ? Bir savaş mı ? Öyleyse eğer, ben beyaz bayrağı çoktan çektim.. E, neden korkuyorum o zaman ? Tamamlamaktan mı, kaybetmekten mi ?
Kalemi elime aldığımda aslında sana, seni ne kadar çok sevdiğimi yazacaktım sözüm'ona. Uzamayan, esnemeyen ve yan anlamlar çıkmayacak basit bir cümle olacaktı. Bütün cesaretimi de toplamıştım bunu yazmak için.. Sanırım 41'inci çöp bozdu işi :) Yine yarım kaldı.
Gerçekten var mısın sen ve yaşıyor musun ?
2 yorum:
Sen.. Söylesene sen, o değilsin değil mi?
.....
Bir işareti takip ederk geldim buraya, belki yanlış yerdeyim ama... O isen beni bilirsin, biliyorsan saklanma. Değilsen, aramaya devam edeceğim...
Kimim ?
Yorum Gönder