1. Gün
Çıkmaz sokaktayım. Yönümü kaybettim. Nereye ve nasıl gideceğim konusunda en ufak bir fikrim yok.. Kuracağım cümleler tükendi. Ne söylenir, nasıl söylenir bilmiyorum. Dahası artık söylemek gerekir mi, o da meçhul. Hayatım bir Attila İlhan ya da Can Yücel şiiri değil, üstelik 81.0 vapuruna hiç binmedim. Ama gel gör ki, iki de bir elini başına götürüp rüzgarda dağılan yalnızlığını toplayan hep ben oldum.
3. Gün
Sen şimdi gittin ya, bu şehir dar geliyor bana.. Nefessiz kalıyorum. Ne bu şimdi ?
6. Gün
Dün gece oturdum.. Bütün lambaları kapattım. Bir fotoğrafın var elimde. Sabaha kadar ona baktım. Metin Erksan filmindeki "Müşfik Kenter" karakterine benzettim kendimi bir an. Traji-komik. Hanginizi daha çok sevdim acaba; fotoğrafını mı, seni mi ? Eğer bu sorunun karşılığı "sen" ise, elimdeki gitarla bu şarkıları niye fotoğrafına söylüyorum o zaman ? Ya da bu satırları ilk okuyan, niye o fotoğraf oluyor ?
8. Gün
Bu şekilde yaşamaktan sıkıldım ben. ebelenmekten de, sobelenmekten de sıkıldım.
9. Gün
Bu gece yıldızlar çıkmadı. Saatlerdir bekliyorum, gözlerim açık. Duyduğum yalnızca sokak köpekleri ve rüzgarın sesi. Balkona bile çıkmadım, pencereden seyrediyorum gökyüzünü. Hani bir tane görsem rahat uyuyabileceğim onun ışıltısıyla. Peki ya bunlar hiç çıkmazsa sabaha kadar, ben saçlarına ne takacağım senin ?
11. Gün
günleri saymayı bıraktım artık.
hatırlamıyorum kim kimdi,
hangisi gerçek, hangisi düş ?
elimde kalan
bir sessizlik bir de sensizlik.
onları da görsen
düşman kardeşler gibi ;
sessizliği bölen sen,
sensizliği bölen sessizlik.
ne matematik ama...
ben en çok yağmuru özlüyorum...
15.Gün
hazırlanmaya başladığımda,
yağmur çiseliyordu
inceden inceye
ve gökyüzü yağıyordu,
ben susuyordum.
bir gece vaktiydi,
yola çıkıyordum
-bir daha hiç dönmemecesine-
uyuyordun..
uyandırmaya kıyamadım...
17.Gün
Gözlerimde kötü günler için sakladığım son bir damla gözyaşı vardı. Bugün o da düştü.
Zamansızca.. Tıpkı diğerleri gibi... Önce, yavaş yavaş süzüldü havada, yere yaklaştıkça yayıldı, büyüdü. Son bir nefes, bir nefes daha derken yere çarpma ve parçalanıp dağılma.. Başlangıç ile son arasında hepsi hepsi iki saniye.. Oysa ben onu yıllarca saklamıştım...
19.Gün
Söyleyemediğim çok söz var daha. Kuramadığım bir dolu cümle. Sanma ki kırgınım. Belki biraz yorgunluk; hepsi o...
21.Gün
ben,
en çok yağmuru özlüyorum
gözyaşlarımı sakladığı için...
25.Gün
Günlerim, saatlerim, hatta altmışa bölünebilen bütün zaman dilimlerim seni düşünmekle geçiyor. Aklımdan çıkmıyorsun. Bildiğim bütün sokaklar, sorulan bütün sorular, yürüdüğüm bütün yollar sana çıkıyor. Ve kafamda hep aynı soru :
- Nerdesin ?
Sonra çocukluğumu hatırlıyorum. Bir resim geliyor aklıma. Bruno Amadio isimli bir İtalyan ressama ait: “Ağlayan Çocuk”. Üzerinde eskimiş kahverengi bir kaban, rengi solmuş bir atkı ve gözlerinde iki damla yaş... O zaman çocuk aklımla “kimbilir anne ve babası nerdedir, acaba yalnız mı bırakıp gittler, zavallı nasıl da ağlıyor” der, üzülürdüm.
Garip, bugün yine aklıma o “Ağlayan Çocuk” karpostalı geliyor. Üstelik bu kez karpostaldaki o çocuğun yüzünü çıkarıp yerine kendi yüzümü koyuyorum. Sonra arkasına birşeyler karalayıp sana gönderiyorum, iadesiz ve taahhütsüz...
29.Gün
Ne olacak benim sonum ? Hep böyle birileri karşıma çıkacak ve her defasında çekip gidecekler mi ? Ya da hep böyle sıkılacak mıyım kendimi doğru ifade edebilmek için, ayağım hep frende mi olacak ? Tükeniyorum artık, bitiyorum. Dahası alışamıyorum. Varsın desem değil, yoksun desem değil. Ve biliyorum sen de alışamadın bana. Tenin, kokun, kalbin çekmedi beni. Çeken tekşey aklın ve mantığın. Aklın "bu doğru adam" diyor ama kalbin değil. Mantığın "aşk yok diyor" ama tenin aşk istiyor. Farkındayım “ben o adam değilim” ve farkındayım ikimizde “yalan söylüyoruz”… Korkma ama ! Uzun sürmeyecek.
Ben trenin son vagonundayım, sen ilk. Ben hep "bu son olsun diyorum", senin karşına daha "ilk" bile çıkmadı. Biliyorum, birgün sen de gitmek isteyeceksin. Çünkü her mutsuz olduğunda, her hüznünde, her kaybolduğunda, her olmadı dediğinde karşına beni çıkaracaklar ve çok bilmiş bir tavırla “biz söylemiştik” diyecekler. Dayanmak mümkün değil. Bugün benim diğer yarım olmak isterken, yarın özgürlüğünü isteyeceksin. Gideceksin. Benden sana kalan, yalnızca seninde bildiğin ancak emin olmadığın doğrular ve onlarla beraber yaşamayı öğrenmek olacak… Bir de “ben özgürüm…” cümlesi.
30.Gün
Hayat bu, nereye sürükleyeceği bilinmez; kendi çıkmaz sokak ama bir çıkış yolu hep var.
Çıkmaz sokaktayım. Yönümü kaybettim. Nereye ve nasıl gideceğim konusunda en ufak bir fikrim yok.. Kuracağım cümleler tükendi. Ne söylenir, nasıl söylenir bilmiyorum. Dahası artık söylemek gerekir mi, o da meçhul. Hayatım bir Attila İlhan ya da Can Yücel şiiri değil, üstelik 81.0 vapuruna hiç binmedim. Ama gel gör ki, iki de bir elini başına götürüp rüzgarda dağılan yalnızlığını toplayan hep ben oldum.
3. Gün
Sen şimdi gittin ya, bu şehir dar geliyor bana.. Nefessiz kalıyorum. Ne bu şimdi ?
6. Gün
Dün gece oturdum.. Bütün lambaları kapattım. Bir fotoğrafın var elimde. Sabaha kadar ona baktım. Metin Erksan filmindeki "Müşfik Kenter" karakterine benzettim kendimi bir an. Traji-komik. Hanginizi daha çok sevdim acaba; fotoğrafını mı, seni mi ? Eğer bu sorunun karşılığı "sen" ise, elimdeki gitarla bu şarkıları niye fotoğrafına söylüyorum o zaman ? Ya da bu satırları ilk okuyan, niye o fotoğraf oluyor ?
8. Gün
Bu şekilde yaşamaktan sıkıldım ben. ebelenmekten de, sobelenmekten de sıkıldım.
9. Gün
Bu gece yıldızlar çıkmadı. Saatlerdir bekliyorum, gözlerim açık. Duyduğum yalnızca sokak köpekleri ve rüzgarın sesi. Balkona bile çıkmadım, pencereden seyrediyorum gökyüzünü. Hani bir tane görsem rahat uyuyabileceğim onun ışıltısıyla. Peki ya bunlar hiç çıkmazsa sabaha kadar, ben saçlarına ne takacağım senin ?
11. Gün
günleri saymayı bıraktım artık.
hatırlamıyorum kim kimdi,
hangisi gerçek, hangisi düş ?
elimde kalan
bir sessizlik bir de sensizlik.
onları da görsen
düşman kardeşler gibi ;
sessizliği bölen sen,
sensizliği bölen sessizlik.
ne matematik ama...
ben en çok yağmuru özlüyorum...
15.Gün
hazırlanmaya başladığımda,
yağmur çiseliyordu
inceden inceye
ve gökyüzü yağıyordu,
ben susuyordum.
bir gece vaktiydi,
yola çıkıyordum
-bir daha hiç dönmemecesine-
uyuyordun..
uyandırmaya kıyamadım...
17.Gün
Gözlerimde kötü günler için sakladığım son bir damla gözyaşı vardı. Bugün o da düştü.
Zamansızca.. Tıpkı diğerleri gibi... Önce, yavaş yavaş süzüldü havada, yere yaklaştıkça yayıldı, büyüdü. Son bir nefes, bir nefes daha derken yere çarpma ve parçalanıp dağılma.. Başlangıç ile son arasında hepsi hepsi iki saniye.. Oysa ben onu yıllarca saklamıştım...
19.Gün
Söyleyemediğim çok söz var daha. Kuramadığım bir dolu cümle. Sanma ki kırgınım. Belki biraz yorgunluk; hepsi o...
21.Gün
ben,
en çok yağmuru özlüyorum
gözyaşlarımı sakladığı için...
25.Gün
Günlerim, saatlerim, hatta altmışa bölünebilen bütün zaman dilimlerim seni düşünmekle geçiyor. Aklımdan çıkmıyorsun. Bildiğim bütün sokaklar, sorulan bütün sorular, yürüdüğüm bütün yollar sana çıkıyor. Ve kafamda hep aynı soru :
- Nerdesin ?
Sonra çocukluğumu hatırlıyorum. Bir resim geliyor aklıma. Bruno Amadio isimli bir İtalyan ressama ait: “Ağlayan Çocuk”. Üzerinde eskimiş kahverengi bir kaban, rengi solmuş bir atkı ve gözlerinde iki damla yaş... O zaman çocuk aklımla “kimbilir anne ve babası nerdedir, acaba yalnız mı bırakıp gittler, zavallı nasıl da ağlıyor” der, üzülürdüm.
Garip, bugün yine aklıma o “Ağlayan Çocuk” karpostalı geliyor. Üstelik bu kez karpostaldaki o çocuğun yüzünü çıkarıp yerine kendi yüzümü koyuyorum. Sonra arkasına birşeyler karalayıp sana gönderiyorum, iadesiz ve taahhütsüz...
29.Gün
Ne olacak benim sonum ? Hep böyle birileri karşıma çıkacak ve her defasında çekip gidecekler mi ? Ya da hep böyle sıkılacak mıyım kendimi doğru ifade edebilmek için, ayağım hep frende mi olacak ? Tükeniyorum artık, bitiyorum. Dahası alışamıyorum. Varsın desem değil, yoksun desem değil. Ve biliyorum sen de alışamadın bana. Tenin, kokun, kalbin çekmedi beni. Çeken tekşey aklın ve mantığın. Aklın "bu doğru adam" diyor ama kalbin değil. Mantığın "aşk yok diyor" ama tenin aşk istiyor. Farkındayım “ben o adam değilim” ve farkındayım ikimizde “yalan söylüyoruz”… Korkma ama ! Uzun sürmeyecek.
Ben trenin son vagonundayım, sen ilk. Ben hep "bu son olsun diyorum", senin karşına daha "ilk" bile çıkmadı. Biliyorum, birgün sen de gitmek isteyeceksin. Çünkü her mutsuz olduğunda, her hüznünde, her kaybolduğunda, her olmadı dediğinde karşına beni çıkaracaklar ve çok bilmiş bir tavırla “biz söylemiştik” diyecekler. Dayanmak mümkün değil. Bugün benim diğer yarım olmak isterken, yarın özgürlüğünü isteyeceksin. Gideceksin. Benden sana kalan, yalnızca seninde bildiğin ancak emin olmadığın doğrular ve onlarla beraber yaşamayı öğrenmek olacak… Bir de “ben özgürüm…” cümlesi.
30.Gün
Hayat bu, nereye sürükleyeceği bilinmez; kendi çıkmaz sokak ama bir çıkış yolu hep var.
2 yorum:
Çok güzel bir blog..
Seve seve okudum yazdıklarını..
Five Beautiful Places You Should See in Amsterdam
Three Beautiful Plateau You Should See in Turkey
Five Beautiful Canyons You Must See Before You Die
Teşekkür ederim...
Yorum Gönder