Salı, Temmuz 30, 2013

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Ondört)



Şimdi size garip gelebilir, yirmi yılı geçti çalışmaya başlayalı ama bu süre zarfında hiçbir cumartesim olmadı benim. Pazar'ım da.. Mesela bir cumartesi günü "hadi bugün işin yok, takıl kafana göre" deyip merkezi bir yere bıraksalar ne halt edeceğimi bilemem. Diğer yandan bayram, seyran da bilmem ben. Mutlaka bir film çekimi ya da post prodüksiyonu denk gelmiştir birinden birine.. Ömrümde ilk kez geçen yıl her iki bayramı da çalışmadan geçirdim, ilginç bir deneyimdi. Mutlulukla vicdan azabı arasında bir yerde sıkışıp kalma duygusu yaşadım desem yalan olmaz.  Garip geldi işte, ne bileyim. Bununla ilgili tatsız bir anım da var. 

2011 yılının Ramazan Bayramı öncesi, Hülya Avşar'ın yeni albümüne klip çekmişler montajı da bizde yapılacak. Bayram tatilinden dört gün önce başladık çalışmaya; iki günde de çok rahat bitirilebilecek bir iş. Bu arada yönetmenle konuştum, şirketin tatil boyunca kapalı olduğunu söyledim. "Tamam" dedi.. Klibi bitirdik, çalışanlarımızı tatile gönderdik.. Daha arefe günü benim telefonlar dakikada bir çalıyor, susmuyor; delireceğim.. Hülya hanım bazı yerleri beğenmemiş revizyon yapmak istiyormuş.. Ben de tatilden sonra yapabileceğimizi söyledim, e zaten yaptıracak adam da yok! Patronu aramışlar tabi, o da bana soruyor "ne yapacağız ?" diye.. "Yapmayalım, boşver" desem de, teslim olduk bir süre sonra.. İş ahlakımıza sığdıramadık ikimiz de. 

Herneyse bilet bulamayıp İstanbul'da kalan çocuklardan birini ayarladım montaj için, sorun olmadı.. Ama şirketi açacak kimse yok... Mecburen -biraz da patronun dayatmasıyla- Ben, yirmi küsür yıllık kariyerim, yüksek lisans diplomam ve şirketin yedek anahtarı; hep beraber elele tutuşup, bayramın üç günü her sabah 09.30'da şirketi açtık, çayları koyduk, yemekleri söyledik, santral memurluğu yaptık.. Yönetmen hanım efendinin kaprisleri, huysuzlukları, aşağılamaları gerçekten güzel bir deneyim oldu.. Hatta öyle ki, en son gün artık dayanamadım her türlü sonu göze alıp şöyle bir mesaj çektim patronuma "Ben şirketin müdürü müyüm,  yoksa kapısındaki iti miyim artık bir karar vermeniz lazım.. 'İt'sem sorun yok ama "müdürsem" şu anda yaşadıklarımın hiç de hoş değil. Tatil dönüşü bu konuyu çözmeden çalışamaya devam edemeyeceğim, çok üzgünüm..". Tatil dönüşü birşey olmadı tabi, yalandan iki özürle kapattık konuyu.

Hep kötülerinden bahsedilmez ya, güzel bir anım da var anlatmadan geçemeyeceğim.. Bayramın son günü benim doğum günüm.. Kimse bilmiyor ama. Gerçi ailem dışında pek bilen de yok doğruyu söylemek gerekirse, kutlamayı sevmediğim için doğum tarihimle ilgili herkese başka başka yalanlar söyleyen bir adamım. Neyse klibin revizyonları da bitti, saat gecenin onbiri mi, onikisi mi ne.. Şirketin kapı zili çaldı, açtım. Bir de ne göreyim, Gamze.. Elinde de küçük bir pasta ve yanan mumlarıyla birlikte "Mutlu yıllar" diliyor. Nasıl büyük bir sürpriz oldu, nasıl mutlu oldum ve kendimi ne kadar iyi hissettiğimi anlatamam. 40 yıllık hayatımda -ailem dışında-ilk kez başıma böyle birşey geliyordu. İşte o an; gerçekten yaşayan, kanlı canlı bir insan olduğumu anladım. Bir dilek tuttum, mumları söndürdüm. Şirkette çalışan çocuklarla birlikte pastayı  üç dakika içinde tükettik. Kutlama sonrası konuşuyoruz Gamze'yle, hala şaşkınlığım geçmiş değil.. Haliyle doğum günümü nereden öğrendiğini sordum, çünkü o da doğrusunu bilmiyordu.. Meğer bu cadı, bütün ortak arkadaşlarımızı yetmedi benim arkadaşlarımı tek tek aramış.. Herkes farklı bir tarih söylediği için en son bizim muhasebe müdürü Ayfer'e ulaşmış ve doğru tarihi öğrenmiş.. Hiç üşenmeden gecenin o saatinde açık bir pastane bulup, adamların elinde kalan son pasta ve mumlarla şirkete gelmiş..  

Pastanın içine yazdığı notu hala saklarım : 
"Muhasebe müdürüne göre yarın, bazı istihbaratlara göre bugün... Her halükarda iyi ki doğdunnnn :))"

Hiç yorum yok: