Şimdi size garip gelebilir,
yirmi yılı geçti çalışmaya başlayalı ama bu süre zarfında hiçbir cumartesim
olmadı benim. Pazar'ım da.. Mesela bir cumartesi günü "hadi bugün işin
yok, takıl kafana göre" deyip merkezi bir yere bıraksalar ne halt
edeceğimi bilemem. Diğer yandan bayram, seyran da bilmem ben. Mutlaka bir film
çekimi ya da post prodüksiyonu denk gelmiştir birinden birine.. Ömrümde ilk kez
geçen yıl her iki bayramı da çalışmadan geçirdim, ilginç bir deneyimdi.
Mutlulukla vicdan azabı arasında bir yerde sıkışıp kalma duygusu yaşadım desem
yalan olmaz. Garip geldi işte, ne
bileyim. Bununla ilgili tatsız bir anım
da var.
2011 yılının Ramazan Bayramı öncesi, Hülya Avşar'ın yeni albümüne klip
çekmişler montajı da bizde yapılacak. Bayram tatilinden dört gün önce başladık
çalışmaya; iki günde de çok rahat bitirilebilecek bir iş. Bu arada yönetmenle
konuştum, şirketin tatil boyunca kapalı olduğunu söyledim. "Tamam"
dedi.. Klibi bitirdik, çalışanlarımızı tatile gönderdik.. Daha arefe günü benim
telefonlar dakikada bir çalıyor, susmuyor; delireceğim.. Hülya hanım bazı
yerleri beğenmemiş revizyon yapmak istiyormuş.. Ben de tatilden sonra
yapabileceğimizi söyledim, e zaten yaptıracak adam da yok! Patronu aramışlar
tabi, o da bana soruyor "ne yapacağız ?" diye.. "Yapmayalım,
boşver" desem de, teslim olduk bir süre sonra.. İş ahlakımıza sığdıramadık
ikimiz de.
Herneyse bilet bulamayıp
İstanbul'da kalan çocuklardan birini ayarladım montaj için, sorun olmadı.. Ama
şirketi açacak kimse yok... Mecburen -biraz da patronun dayatmasıyla- Ben,
yirmi küsür yıllık kariyerim, yüksek lisans diplomam ve şirketin yedek
anahtarı; hep beraber elele tutuşup, bayramın üç günü her sabah 09.30'da
şirketi açtık, çayları koyduk, yemekleri söyledik, santral memurluğu yaptık..
Yönetmen hanım efendinin kaprisleri, huysuzlukları, aşağılamaları gerçekten güzel
bir deneyim oldu.. Hatta öyle ki, en son gün artık dayanamadım her türlü sonu
göze alıp şöyle bir mesaj çektim patronuma "Ben şirketin müdürü müyüm, yoksa kapısındaki iti miyim artık bir karar
vermeniz lazım.. 'İt'sem sorun yok ama "müdürsem" şu anda
yaşadıklarımın hiç de hoş değil. Tatil dönüşü bu konuyu çözmeden çalışamaya
devam edemeyeceğim, çok üzgünüm..". Tatil dönüşü birşey olmadı tabi,
yalandan iki özürle kapattık konuyu.
Hep kötülerinden bahsedilmez
ya, güzel bir anım da var anlatmadan geçemeyeceğim.. Bayramın son günü benim
doğum günüm.. Kimse bilmiyor ama. Gerçi ailem dışında pek bilen de yok doğruyu
söylemek gerekirse, kutlamayı sevmediğim için doğum tarihimle ilgili herkese
başka başka yalanlar söyleyen bir adamım. Neyse klibin revizyonları da bitti,
saat gecenin onbiri mi, onikisi mi ne.. Şirketin kapı zili çaldı, açtım. Bir de
ne göreyim, Gamze.. Elinde de küçük bir pasta ve yanan mumlarıyla birlikte
"Mutlu yıllar" diliyor. Nasıl büyük bir sürpriz oldu, nasıl mutlu oldum
ve kendimi ne kadar iyi hissettiğimi anlatamam. 40 yıllık hayatımda -ailem
dışında-ilk kez başıma böyle birşey geliyordu. İşte o an; gerçekten yaşayan,
kanlı canlı bir insan olduğumu anladım. Bir dilek tuttum, mumları söndürdüm. Şirkette
çalışan çocuklarla birlikte pastayı üç
dakika içinde tükettik. Kutlama sonrası konuşuyoruz Gamze'yle, hala şaşkınlığım
geçmiş değil.. Haliyle doğum günümü nereden öğrendiğini sordum, çünkü o da
doğrusunu bilmiyordu.. Meğer bu cadı, bütün ortak arkadaşlarımızı yetmedi benim
arkadaşlarımı tek tek aramış.. Herkes farklı bir tarih söylediği için en son
bizim muhasebe müdürü Ayfer'e ulaşmış ve doğru tarihi öğrenmiş.. Hiç üşenmeden
gecenin o saatinde açık bir pastane bulup, adamların elinde kalan son pasta ve
mumlarla şirkete gelmiş..
Pastanın içine
yazdığı notu hala saklarım :
"Muhasebe müdürüne göre yarın, bazı istihbaratlara göre bugün...
Her halükarda iyi ki doğdunnnn :))"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder