Nihayet senenin
son günü geldi. Bugün 31.Aralık.2012/Pazartesi. Aslında böyle bir yazı yazmak
gibi bir niyetim yoktu; aslında yazı yazmak gibi bir niyetim de yoktu. Ancak
geçen gün şöyle birşey oldu; Tamtam ve Selin'in radyo programlarına konuk
olarak katıldım. 2012'de neler oldu bitti onu konuşacağız. Yayın öncesinde Tamtam
"Yeni yıl ile ilgili yazdığın birşey var mı ?" diye sordu.. Bir an
duraksadım, sonra sakin bir edayla "Yok" dedim. Doğruydu. Özellikle yeni
bir yıl için yazdığım bir metin ya da şiir yoktu. Herneyse, o yayın cuma gecesi
bitti, aldı beni bir şüphe; kendi kendime "O günlerden birinde sanki
birşeyler karalamıştım" derken, aklıma geldi. Geçtiğimiz yıl yine aynı gün; "İnsanın, ömrünün sonbaharında saklandığı yerden çıkması çok garip.
Sanki bir yerlerde biri kurmuş mutluluğun saatini, o beklediğin gelince sen
susturasıya kadar hiç durmadan çalacak gibi." türünden birşeyler yazmışım
ve yaklaşık bir yıl süren onikiye beş kala hikayelerinin ilk bölümü olmuş o
metin. (Tamtam'cım özür dilerim, yalan olmasa da eksik bilgi..)
İşe bak ki, aradan bir yıl geçmesine rağmen aynı günü tekrar yaşıyor gibiyim. Yine geç saate kadar çalıştım.. Herkesi öğlen vaktinden itibaren evlerine gönderirken, ben 21.00'a kadar iş yerindeydim. Sonra yine yollara düştüm, kuş bakışı 3 km., araba yoluyla 7 km. mesafede olan evime 80 dakikada ulaşabildim. Zaten kutlamaları sevmem, insanların böylesine başıboş kalabalıklar halinde seyahat etme durumları iyice kuş kondurdu geceye. Oysa isteğim çok basitti, mantıklı ve makul bir saatte eve ulaşabilmek. En kötüsü de trafikte yolun açılmasını beklerken, önümde Şişli belediyesine ait bir minibüsün bangır bangır bağıran hoparlörleri.. Jingle Bells şarkısı çalıyor on-onbeş saniye, arkasından Mustafa Sarıgül'ün sesi "Ben Mustafa Sarıgül, hepinizin yeni yılını kutluyorum".. Araç şoförünün de arayıp bulamadığı şey tabii, hazır trafik durmuşken o sesli mesajı gelen geçen bütün istanbullulara dinletmek için yaklaşık dakikada bir tekrarlıyor. Beklerken hakikaten çok asab bozucu olabiliyor bu ses, hatta otuz tekrardan sonra Sarıgül'ün sesli mesajı "hepinizin yedi göbek sülalesini.." şeklinde algılanabiliyor.. Kötü, çok kötü...
İşe bak ki, aradan bir yıl geçmesine rağmen aynı günü tekrar yaşıyor gibiyim. Yine geç saate kadar çalıştım.. Herkesi öğlen vaktinden itibaren evlerine gönderirken, ben 21.00'a kadar iş yerindeydim. Sonra yine yollara düştüm, kuş bakışı 3 km., araba yoluyla 7 km. mesafede olan evime 80 dakikada ulaşabildim. Zaten kutlamaları sevmem, insanların böylesine başıboş kalabalıklar halinde seyahat etme durumları iyice kuş kondurdu geceye. Oysa isteğim çok basitti, mantıklı ve makul bir saatte eve ulaşabilmek. En kötüsü de trafikte yolun açılmasını beklerken, önümde Şişli belediyesine ait bir minibüsün bangır bangır bağıran hoparlörleri.. Jingle Bells şarkısı çalıyor on-onbeş saniye, arkasından Mustafa Sarıgül'ün sesi "Ben Mustafa Sarıgül, hepinizin yeni yılını kutluyorum".. Araç şoförünün de arayıp bulamadığı şey tabii, hazır trafik durmuşken o sesli mesajı gelen geçen bütün istanbullulara dinletmek için yaklaşık dakikada bir tekrarlıyor. Beklerken hakikaten çok asab bozucu olabiliyor bu ses, hatta otuz tekrardan sonra Sarıgül'ün sesli mesajı "hepinizin yedi göbek sülalesini.." şeklinde algılanabiliyor.. Kötü, çok kötü...
Bu yeni yıl törenlerini hiç sevemedim ben. Neyi kutladığımızı bilmiyorum ne yalan söyleyim. İnsanların bir ay önceden hazırlanmaya başlamaları, kutlama mekanlarını seçmeleri, program yapmaları, şehir/ülke dışına çıkmaları, ayın son günü olması hasebiyle bankadan kredi çekmeleri ya da kredi kartına oniki taksitle eğlenmeleri düşüncesi bana uzak geliyor. Elbette kimseye "oturun evinizde ağlayın" demiyorum. Herkesin kendi seçimi.. Ama 2013 dediğin yalnızca bir rakam yahu.. Sen hiç ders almadıktan, dünyaya aynı gözlükle baktıktan, içinde hala aynı kararsızlıkları barındırdıktan, karşındakilere aynı şekilde kurgulu olarak kötülük yaptıktan, sevgi ve anlayış dolu bir insan olmadıktan sonra 2012 geçmiş, 2013 yerine 2015 gelse ne olacak ? Biri bana bunun cevabını verebilir mi ? Biliyorum şimdi bu satırları okuyan herkes bana kızıyor "E ne yapalım, bir gün de olsa felekten bir gece çalmayalım mı, eğlenmeyelim mi ?"diye.. Kızmayın, eğlenmeye devam edin. Yalnız şunu da unutmayın, aynı insan olarak yaşamaya devam ettiğiniz sürece rakamların hiç bir önemi yok. Sahi neyi kutluyordunuz siz ?
Şimdi size şaka gibi gelebilir ama, ben yeni yıla girmek istemiyorum.. Keşke bu geceden sonra 32, 33, 34 Aralık olarak devam etse hayat. O kadar çok eksik bıraktığım şey var ki bu yıla dair.. Mesela okumak isteyip de bir türlü kapağını açamadığım onlarca kitap; mesela izleyemediğim/kaçırdığım onlarca film; mesela yazmak isteyip de cümle haline getiremediğim yüzlerce kelime; aylardır kapısını çalmadığım bir-iki dostum; ihtiyaç duyduklarında yanlarında olamadığım sevdiklerim; ailem.. Hepsi yarım.. Hiçbirini tamamlayamadım. İşte bu yüzden 31.Aralık gecesi yine elimde kağıt-kalem bir taraftan yazıyor, bir taraftan da dilek tutuyorum içimden "2013 gelmesin" diye..
Ya da ne bileyim bu seneyi bir hafta daha uzatsalar mesela, ben de işi-gücü bırakıp eksiklerimi tamamlamaya çalışsam; aynı adam olarak girmesem yeni yıla.. Güzel olmaz mı ?
Şimdi yazdıklarımı baştan okuyunca farkettim, çok ütopik..
Düşünsenize ama, ya bir de gerçek olsaydı dileğim :)
Herneyse yazdığım herşeyi unutun, herkes bildiği/istediği gibi "Merhaba" desin yeni yıla. Ben yalnız geçirmeyi tercih ediyorum. Birgün yarım bıraktıklarımın sayısı azalırsa, yeniden karışacağım kalabalıkların arasına. Daha az vicdan azabı, belki daha çok mutlulukla..
Hepinizin yeni yılı kutlu olsun..