Cuma, Eylül 21, 2012

Onikiye Beş Kala.. Son Bölüm..



"Ben sevmekten hiç borçlu çıkmadım.." diyorum ama, alacaklarım çok birikti heyhat.. Shakespeare sonelerine döndü hayat ; nefes aldığım her dakikayı unuturcasına, yaşadığım herşeyi yerden yere vurup paralarcasına, geleceği geçmişe mahkum edip kendimden intikam alırcasına.. Nasıl bir döngüyse artık bu... Bir adım ötesinde, kendi hayatım ile ilgili bir kurgu dahi yapmıyorum artık. Çünkü uzun zamandır elime tutuşturulan mesajlar bile o kadar aynılaştı ki kendimde bir eksik aramaya başlayıp, kendimden utanır oldum. As'lolan iyilikse bu dünyada, insan hiç kendinden utanır mı ? O yüzden en iyisi -suda yüzen gelincikler gibi- herşeyi zamana bırakmak ve hayatın yaygın akışına dahil olmadan peşinden gelenleri reddetmek, belki de hepsinden vazgeçmek. 

Bir yolcu daha geçti
Bu ıssız limandan.
Genç bir kadın,
Henüz otuzlarında.

Önce bakışlarına takıldım,
Kendi sussa bile
Gözleri konuşuyordu sanki
Onlar anlatıyordu derdini
O kadar canlı, bir o kadar parlak..

Hani bazen uzaklara gitmek ister ya insan, ama kalır, gidemez.. Bazen konuşmak ister beceremez.. Bazen yazmak ister, cümleleri biraraya getiremez.. Bazen ağız dolusu küfür birikir içinde, edemez..  Hiç düşündün mü niye ? Cevabı basit; çok sevdiği ve kaybetmeyi göze alamadığı için. İlginçtir, insanlar genelde konuşmak yerine susmayı tercih ettikleri için kaybederler, ama plan ters tepti bu kez; ben susmayı beceremediğim için kaybettim. Nasıl bir  matematikse artık, anlayabilene aşk'olsun.

Masum bir yüzü vardı :
Çocuk gibi,
Belki biraz ürkek
Biraz korku dolu
Belki de yaralıydı.

Servi boylu,
Uzun dalgalı saçlı..
Üzerinde kot bir pantolon,
Yazlık bir ceket,
Elinde de küçük bir çanta…

Belli ki uzun bir yolculuk için
Yeteri kadar hazırlanamamıştı.

Görüyorsun değil mi ? Sözümona basit bir veda notu yazacağım, bitmiyor bir türlü. Yazmak böyle saçma birşey işte. Sen her defasında son derken, yazdığın basit bir cümle seni alıyor, bulutların üzerine taşıyor ve hayallerinde bile görmediğin kaf dağının ardındaki zümrüt'ü anka kuşunun kanatlarına oturtuyor farkında olmadan. Sen, sen ol yazma ! Unut hepsini, yokmuş gibi yaşa. En azından okuyarak hatırlayacağın birşey kalmaz, rahat edersin. En fazla ne olabilir; hayatına tanıklık eden biri yıllar sonra -o da hatırladığı kadarıyla- şehir efsanesine dönmüş hikayeler gibi yarım yamalak bir hikaye anlatır, sen de "öyle olmuştu değil mi?" cümlesiyle küçük bir onay verirsin olur biter.. Kısa ve acısız.

Yanına yaklaştım,
Tanışmak istedim,
Önce gözlerime bakamadı,
Utandı,
- pembe bir yüzün
bir kadına bu kadar yakışacağını
hiç düşünmemiştim-
biraz laflayınca açıldı,
hele o gülümsemesi yok mu ?..

Elimde bana yazdığın son not var, günlerdir gömlek cebinde taşıyorum. Aklıma geldikçe baştan sona okuyorum. Sonra yine okuyorum, sonra yine, sonra yine... Bitmiyor bir türlü. Arada bir gözlerim dolar gibi oluyor, duruyorum. Kağıdı katlayıp tekrar cebime koyuyorum. Ne kadar güzel, ne kadar ince düşünülmüş, ne kadar manidar cümleler onlar bir bilsen.. Herşeye rağmen mutlu oldum, sağol. Yeri gelmişken söyleyim; kızgın değilim. Ne sana, ne bir başkasına. Belki bir miktar kırgınlık.. O da yenilgilerin kaderinde var zaten. Bilmediğim birşey değil, alışığım. Hep söylerim ya; hayat bu ne yapar, yapar bir şekilde intikamını alır. Beni de bu şekilde cezalandırıyor işte.

Anladım ki sonu olmayan
Bir yolculuğa çıkmıştı
Ve bu liman
Yalnızca bir duraktı
Ve daha da kötüsü kalmayacaktı.

Biliyorum şimdi bu satırları okuyanlar, yanlış anlayacaklar; yeni bir bir başlangıç yaptığım falan yok. Aksine, biten bir düşü sonlandırıyorum artık.. "Bazı aşklar böyledir" demek geliyor içimden. Başlayamazlar ya bir türlü. Artık hayat mı dersin, kader mi -hiç farketmez-, birinden biri mutlaka engeller. Ne olduğunu anlamadan kalırsın öyle. Tam da şu anda hissettiğim yarım kalmışlık duygusu gibi.  

İyi tarafından bakarsan belki de bitmesin ya da zaman onu eskitmesin diye başlamadığını düşünebilirsin. Kötü tarafından bakarsan.. Yok yok, en azından sen kötü tarafından bakma; o kısım bende kalsın. Seni kocaman bir hayat beklerken şu duvarların ardında, buraya takılıp kalma. Zaten benim hikayelerimin yarım kalmasının nedeni belli, bu kadar sayfayı okuduktan sonra herkes farketmiştir diye düşünüyorum; hiçbiri bir türlü başlayamıyor..

Karanlığın ortasında
Bir saat sesi duyuldu,
Onikiyi vuruyordu..
Hemen ardından da
Bir siren sesi..
Gecenin son vapuru..
O iskeleye yanaşırken
Kadın toparlandı.
Son kez tokalaşıp
Yanağıma bir öpücük kondurdu :
“Görüşürüz, kendine iyi bak”.

Aslında son bölüm için bir masal yazacaktım. Uzun zamandır okumayınca belki unutmuşumdur düşüncesiyle bir-iki masal kitabı aldım. Notlarım da hazırdı. Sonra vazgeçtim ya da vazgeçmek zorunda kaldım. Çünkü okuduğum hiçbir masal mutsuz sonla bitmiyordu. Durum böyleyken yazma fikri yakın gelmedi. Zaten notları da bir şekilde imha ettim. Kendime güvenemedim ne yalan söyleyim. Bir süre sonra kafamı toplayıp, yeniden kaleme almaktan korktum. Yazması birşey değil de, bunun bir de okuması ve hatırlaması var. İstemedim yani. Şimdi herşey yolunda, allahtan notların yedeği de yok kafam rahat.. Toplu çözüm anlayacağın. Bu arada bir dostumun önerisine uydum ve saati tamir ettirmeye karar verdim sonunda. Artık çalışmaya başlayacak. Her saat başı ve buçuklarda çalan gongu duyduğumda, nefes aldığım her dakikanın ne kadar değerli olduğunu tekrar tekrar hatırlatacak bana. Bahtiyarım.

Aslında ikimizde biliyorduk
Yeniden görüşemeyeceğimizi…
Ya da görüşsek bile
Hiçbirşeyin aynı olmayacağını..

Saat onikiyi beş geçiyordu
Ve son vapur
Geceyi titreten sesiyle
Limandan usulca uzaklaşıyordu..

O gitmenin,
Bense kal diyememenin acısıyla
Ayrılıyorduk.

Belli ki yaşadıkça düzelmiyor hayat, düzelmeyecek de... Biraz da kendi akışına bırakmak lazım. Çünkü biz onu yaşadığımızı düşünürken, aslında o bizi yaşıyor ve zamanla tüketiyor. Kör olmamızın nedeni de bu galiba.. Ve nedense ya kaybedince ya da en son durağa gelince anlıyoruz doğru diye ezberlediklerimizin gerçekte ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu. Tam bir dram yani. E bunun adı da hayat, birgün verdiklerini mecbur geri alacak.

Genelde bütün hikayelerin sonları, ihtişam dolu süslü cümleler ya da beylik laflarla biter ya.. Ne yazık ki bende onlardan yok. O kadar yorgunum ki; ne yazacak ne de düşünecek gücüm kaldı. Hem zaten biten bir hikayenin ardından ne söylenebilir ki, öyle değil mi ? Haydi o zaman bu son cümle olsun ve vedalaşalım..

Allahaısmarladık..
İyi ol(un)..
Mutlu kal(ın)..
Sevgiyle..

Hiç yorum yok: