Sürekli ertelenen
yolculukların kaderinde vardır a'rafta kalmak. Ne gidebilirsin, ne kalabilirsin.
Birşeyler hep dürter içinden, bunu yap, bunu yapma diye. Karar veremezsin bir
türlü. Hani ben zaten suskundum da, seninkine alışmak gerçekten zor. Gitmekten
beter oluyorum, böyle kalınca.. Keşke susmasan.. Konuşsan.. Öyle uzun cümleler
değil beklentim. "Git" desen, "Kal" desen, ya da "İstemiyorum"
desen.. Ama yeter ki birşeyler söylesen.
Sen yoksun aslında,
biliyorum.
Sadece bir düşsün
Geceleri gördüğüm,
Aklımdan hiç
çıkaramadığım.
Sabaha kadar benim,
Akşama kadar bir
başkasının…
Seni düşünmediğim, özlemediğim bir an bile yok. Yanında olmak, yüzünü
görmek, ellerini tutmak ve başını göğsüme yaslayıp, hiç kıpırdamadan, bir ömür geçirmek istiyorum. Ama biliyorum ki bunların hiçbiri olmayacak..
Yanlış anlaşılmasın, "zavallılık" edebiyatı değil bu; çünkü basit bir
demir paranın bile iki yüzü varken ve yazı-tura oymaya kalktığında kazanma
olasılığın yüzde elliyken; şansın benden yana olmasını beklemek, en az senin kadar
uzak bir hayal. Ya da hep verilen
örneklerden biridir; kimi "bardağın yarısı dolu" der, kimi
"boş".. Bir süre sonra hayat felsefesi haline gelir bu; kimi
iyimserlik der, kimi kötümserlik.. Genelde benim türümdeki adamların böyle bir
durumda verdikleri tepki şöyle olur; "bardak mı ? ne bardağı ? yani sen
şimdi orada bir bardak olduğunu mu iddia ediyorsun ? bak bakayım bir daha..
dikkatli bak, dikkatli..duruyor mu hala yerinde ?"
Ne yalan söyleyim aslında bu
satırları neden yazdığımı, ne işe
yarayacağını bilmiyorum.. Hatta gerçekte var mısın, artık onu bile
bilmiyorum. Bir yanılsama ya da bilinç altının bana oynadığı bir oyun olabilir
misin ? Belki tam umudumu kestiğimde görünüp, sonra hemen kaybolan hayali bir
kahramansındır. Belki de her gece rüyamda gördüğüm, ulaşılması en zor düşlerden
biri.
Sen varsın
varolmasına da
Benim için yoksun.
Aynamı tutunca
yüzüne
Kendini görüyorsun
Ama senin aynandaki
Bir başkasının
yüzü…
Diğer yandan herşey söylediğim
gibi ilerliyor farkında mısın ? Bak telefonlar seyrekleşmeye başladı. Özlemiyorsun
artık, eskisi gibi merak etmiyorsun. Aklının ucundan bile geçmiyorum. Ara ara
düşünüyor olma olasılığın var; o anlarda da muhtemelen ya "nasılsa
arar" diyorsun ya da "boşver, ararım bir ara" cümlesi geçiyor
aklından. Sonra unutuyorsun. Gerçi Türklüğün şanında vardır değil mi ? Bütün
hikayeler "benzemez kimse sana" şarkısıyla başlar, "bence artık sen
de herkes gibisin" ile biter.
Geçenlerde çok sevdiğim bir
arkadaşım şöyle bir cümle kurdu ;"Kal dese de
gideceksin zaten, senin niyetin belli..". Ben de "hiç öyle birşey
yok" dedim. Gerçekten yoktu. Hem niye olsun ki ? Sevmek kelimesinin
anlamını bilen, doğrudan ve reel anlamıyla kullanan kaç kişi kalmıştır dersin ?
Sence entellektüel-duygusal zekası gelişmiş, -örneğin benim yaşlarımda- bir
insan tüm yaşamı boyunca kaç kişiye "seni seviyorum" demiştir ? Bir..
İki.. Belki Üç ?.. İşte bu yüzden çok değerliydin, ama ne yazık ki, sen de beni
sevemedin. Ve yine bu yüzden, şimdi gitmeliyim; artık sevmediğimden değil,
zorunda bıraktığın için..
Seni seviyorum
aslında, bilmiyorsun.
Söyleyemediğimden
değil,
İstemezsin diye
korkumdan.
Kalbimde kalbin,
Ruhumda ruhun,
Hepsi ‘sen’ diyor.
Ama sen…
Hayat başardıklarını
değil, başarısızlıklarını anıt gibi diker karşına çoğu zaman. Hesap sorar. Alınmasını
istemem, ama o kadar yorgunum ki; ne verilecek hesabım, ne söylenecek sözüm
kaldı. Aklımdaki cümleler yanyana bile gelmek istemiyor artık. O yüzden yormayım,
mümkünse yorulmayayım. Çünkü herkes gibi olmaktan ve birileri tarafından sürekli,
aslında ne kadar önemsiz/değersiz olduğum gerçeğiyle yüzleştirilmekten
sıkıldım. Herşeyin bir bedeli var, farkındayım. Ama bu kez ödeyen ben olmayacağım.