Pazartesi, Nisan 23, 2012

Onikiye Beş Kala...


Sürekli ertelenen yolculukların kaderinde vardır a'rafta kalmak. Ne gidebilirsin, ne kalabilirsin. Birşeyler hep dürter içinden, bunu yap, bunu yapma diye. Karar veremezsin bir türlü. Hani ben zaten suskundum da, seninkine alışmak gerçekten zor. Gitmekten beter oluyorum, böyle kalınca.. Keşke susmasan.. Konuşsan.. Öyle uzun cümleler değil beklentim. "Git" desen, "Kal" desen, ya da "İstemiyorum" desen.. Ama yeter ki birşeyler söylesen.

Sen yoksun aslında, biliyorum.
Sadece bir düşsün
Geceleri gördüğüm,
Aklımdan hiç çıkaramadığım.
Sabaha kadar benim,
Akşama kadar bir başkasının…

Seni düşünmediğim, özlemediğim bir an bile yok. Yanında olmak, yüzünü görmek, ellerini tutmak ve başını göğsüme yaslayıp, hiç kıpırdamadan, bir ömür  geçirmek istiyorum. Ama biliyorum ki bunların hiçbiri olmayacak.. Yanlış anlaşılmasın, "zavallılık" edebiyatı değil bu; çünkü basit bir demir paranın bile iki yüzü varken ve yazı-tura oymaya kalktığında kazanma olasılığın yüzde elliyken; şansın benden yana olmasını beklemek, en az senin kadar uzak bir hayal.  Ya da hep verilen örneklerden biridir; kimi "bardağın yarısı dolu" der, kimi "boş".. Bir süre sonra hayat felsefesi haline gelir bu; kimi iyimserlik der, kimi kötümserlik.. Genelde benim türümdeki adamların böyle bir durumda verdikleri tepki şöyle olur; "bardak mı ? ne bardağı ? yani sen şimdi orada bir bardak olduğunu mu iddia ediyorsun ? bak bakayım bir daha.. dikkatli bak, dikkatli..duruyor mu hala yerinde ?"

Ne yalan söyleyim aslında bu satırları  neden yazdığımı, ne işe yarayacağını bilmiyorum.. Hatta gerçekte var mısın, artık onu bile bilmiyorum. Bir yanılsama ya da bilinç altının bana oynadığı bir oyun olabilir misin ? Belki tam umudumu kestiğimde görünüp, sonra hemen kaybolan hayali bir kahramansındır. Belki de her gece rüyamda gördüğüm, ulaşılması en zor düşlerden biri.

Sen varsın varolmasına da
Benim için yoksun.
Aynamı tutunca yüzüne
Kendini görüyorsun
Ama senin aynandaki
Bir başkasının yüzü…

Diğer yandan herşey söylediğim gibi ilerliyor farkında mısın ? Bak telefonlar seyrekleşmeye başladı. Özlemiyorsun artık, eskisi gibi merak etmiyorsun. Aklının ucundan bile geçmiyorum. Ara ara düşünüyor olma olasılığın var; o anlarda da muhtemelen ya "nasılsa arar" diyorsun ya da "boşver, ararım bir ara" cümlesi geçiyor aklından. Sonra unutuyorsun. Gerçi Türklüğün şanında vardır değil mi ? Bütün hikayeler "benzemez kimse sana" şarkısıyla başlar, "bence artık sen de herkes gibisin" ile biter.

Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşım şöyle bir cümle kurdu ;"Kal dese de gideceksin zaten, senin niyetin belli..". Ben de "hiç öyle birşey yok" dedim. Gerçekten yoktu. Hem niye olsun ki ? Sevmek kelimesinin anlamını bilen, doğrudan ve reel anlamıyla kullanan kaç kişi kalmıştır dersin ? Sence entellektüel-duygusal zekası gelişmiş, -örneğin benim yaşlarımda- bir insan tüm yaşamı boyunca kaç kişiye "seni seviyorum" demiştir ? Bir.. İki.. Belki Üç ?.. İşte bu yüzden çok değerliydin, ama ne yazık ki, sen de beni sevemedin. Ve yine bu yüzden, şimdi gitmeliyim; artık sevmediğimden değil, zorunda bıraktığın için..

Seni seviyorum aslında, bilmiyorsun.
Söyleyemediğimden değil,
İstemezsin diye korkumdan.
Kalbimde kalbin,
Ruhumda ruhun,
Hepsi ‘sen’ diyor.
Ama sen…

Hayat başardıklarını değil, başarısızlıklarını anıt gibi diker karşına çoğu zaman. Hesap sorar. Alınmasını istemem, ama o kadar yorgunum ki; ne verilecek hesabım, ne söylenecek sözüm kaldı. Aklımdaki cümleler yanyana bile gelmek istemiyor artık. O yüzden yormayım, mümkünse yorulmayayım. Çünkü herkes gibi olmaktan ve birileri tarafından sürekli, aslında ne kadar önemsiz/değersiz olduğum gerçeğiyle yüzleştirilmekten sıkıldım. Herşeyin bir bedeli var, farkındayım. Ama bu kez ödeyen ben olmayacağım.

Hiç yorum yok: