Babam hala hayatta.. Yetmişine
merdiven dayadı, Allah uzun ömür versin.. İnsan yaşlandıkça huy değiştiriyor
galiba, hatta bir miktar da huysuzlaşıyor. Belki daha unutkan, daha uzak, daha
mesafeli ve biraz daha "ben merkezci" oluyor. Oysa çocukluğumun mavi
üniformalı tek kahramanıydı babam. Hep ona benzemek için uğraşırdım. Kendi
bilmez ama, ergenlik döneminde onun gömleklerini, pantolonlarını habersiz giyip
evden kaçmamın nedeni buydu; hava harp okuluna gitmek istememin nedeni de.. Ne
yazık ki o bunu hiç anlamadı. Hadi televizyon hikayesini de geçtim, ben daha
iki aylıkken "ben kimseye çocuğunu kucağında taşıyamıyor dedirtmem
hanım" deyip bebek arabası almayı reddeden ve beni onca zaman
kucağında/omzunda taşıyan adamla, şimdiki adam aynı kişi. İnsan inanamıyor bir
türlü..
Eskileri anlatmaya devam
edeceğim ama belki bir aydır kafamı kurcalayan bir şeyler var. Garip bir
şekilde rahatsız ediyor beni. Her ne kadar def etmeye çalışsam da, başarılı
olduğum pek söylenemez. Sanki göğsümün ortasına kocaman bir taş konmuş gibi.
Nefes aldırmıyor. Beynim uyuşuyor, aklım karışıyor. Düşüncelerim havada asılı
kalmış balonlar gibi serbest salınım yapıyor ancak ben hiç birine
dokunamıyorum. Daha da kötüsü normal insanlar gibi tepki veremiyorum. Mesela
iyi bir haber alıyorum mutlu olamıyorum ya da ne bileyim üzücü birşey oluyor
yakınlarımda bir yerlerde umursamıyorum. Çevremde olan biten herşey nötralize
durumda. Nasıl bir vazgeçmişlikse artık, ben de anlamadım. Dışavuramıyorum,
konuşamıyorum, anlatamıyorum.
Gerçi “Bu kadar gel-git
yaşarken anlatacak kimse kaldı mı ?” diyeceksiniz. O da doğru, kalmadı. Bozuk
plağa dönmüş ilişkilerin kırık iğnesi olarak yaşamımı sürdürünce, ortalıklarda kimselerin
olmaması normal galiba. Sanırım rol dağılımlarında bir dengesizlik var bu
hayatta ve bendeki “dinleyici” ölçüsü diğerlerine göre bir miktar fazla. Her gün
o kadar çok kişiyle konuşuyor, o kadar çok kişinin derdine derman bulmaya
çalışıyorum ki; “ben” hep eksik kalıyorum. İşin en kötü tarafı ise; bıkmadan
usanmadan dinlediğim insanlardan akıl alamayacağım gerçeğiyle yüzyüze yaşamak.
Yoruldum ben..
En az herkes kadar.. Yüreğim kaldırmıyor
artık; en küçük bir cümle, minik bir serzeniş bile canımı acıtıyor. Sürekli
kendime "hala doğru noktadayım" telkini yapıp "kendime, kendimi
kanıtlamaktan"; yahut kanıtladığıma "kendimi inandırmaktan";
"hayır, ben böyle bir adam değilim" demekten çok sıkıldım. Ve en
kötüsü, koca bir salonda orkestrası olmayan bir "maestro" gibi elimde
baget ile beklemek vazgeçirtiyor her şeyden. Eskiden böyle değildim, bu kadar
çabuk vazgeçmezdim. Çünkü bilirdim ki, hayatın bana sunduğu iki seçenek
var.. Ya o en çok istediğin şey için sonuna kadar savaşacak ve ona sahip olacaksın
ya da her şeyi bırakıp köşene çekilecek, hayata seyirci kalacaksın.
Gerçekten çok yorgunum...
devam edecek...