Perşembe, Ekim 03, 2013

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Onaltı)


Hep söylerim, bir sorunun başına gelebilecek en kötü sondur bir cevabının olması. Çünkü cevap bulunduğunda, artık soru değildir o. Adına her ne dersen de.. İnsan psikolojisidir - doğru ya da yanlış- herhangi birşeyi çözümlediği an sıradakine geçer. Çözülmesi gereken bir soru hep vardır aklında..

Son zamanlarda sürekli vaziyette birilerinin birşeyler söylemesini bekliyorum, hatta belki beni sarsacak, toparlayacak ya da düştüğüm çukurdan çıkaracak birşeyler. Söyleyemiyorlar ama.. Hal böyleyken göğsümün orta yerine bıraktıkları bu taş günden güne ağırlaşıyor, günden güne nefessiz bırakıyor.. Keşke farklı olsa, keşke susmasam, keşke biri birşey söylese de anlatsam ve kurtulsam, nefes alsam.. İnsan ruhu ne kadar camdan; sanki dokunsan ya kırılacak ya çatlayacak.. Benimki de o ruhlardan biri işte. O kadar çok kırıldı ki; şimdi darmadağan... O parçaların hepsi canımı bu denli acıtıyorken toplamak ne mümkün ?

Galiba ben adam olmayı beceremedim. Annem, babam yanlış yetiştirdi. Mesela babam bana iyiliğin faziletlerini çok güzel anlattı anlatmasına da, kötülüğün ne menem birşey olduğu konusunda hiç bir uyarıda bulunmadı. Ya da annem kavga eden çocukları ayırmaya kalkarsam en fazla dayağı benim yiyeceğim konusunda en ufak bir şey söylemedi; hele hele "oğlum sana bir tokat atana, git sen iki tane at" türünden bir cümleyi hiç duymadım ağzından. 

Onlar sadece iyi bir çocuk yetiştirmek istedi.  Bana öğrettikleri en güzel şeydir insanları "insan oldukları için" sevmek; ve Allah korkusu, cezalandırma korkusu olmadan herkese karşı eşit mesafede ve aynı iyilikte olmak. Hatta babam üniversiteden mezun olmama yakın "sen iyi olduğun sürece bütün iyi insanlar seni bulacak, merak etme" demişti. Hiç öyle olmadı ama.. Belli ki ona da yanlış anlatmışlar. Ben adam olmayı gerçekten beceremedim. Alınacak, gücenek bir durum yok ortada. Kimseye kızmıyorum. Onlar da bilemezdi, hem nereden bilsinler ki ?

O taş, o kadar ağırlaştı ki son günlerde; içimi acıtıyor. Konuşmak istesem, konuşamıyorum. Anlatmak istesem anlatamıyorum... Bu kez dilim sussa, yüreğim susmuyor.  Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum. Gel gör ki, onlar da sahiplerini bulamıyor bir türlü. 

Ben çok bedel ödedim ! İnsan bir bedel öderken elbette bir karşılık beklemiyor, ama yine de hissettiği küçük bir umut parçası bile içindeki acının yükünü azaltmaya yetiyor; dayanma gücünü arttırıyor.. Belki her şeye rağmen, yaşadığı bütün olumsuzlukların karşılığı var bir yerlerde ve onu bekliyor.  Ne güzel bir son değil mi ? Peki ya ödediği bedelin karşılığı, bedelin değerinde değilse ? İşte asıl bedeli o zaman ödemeye başlıyor.. Dedim ya, bende çok var onlardan..

Birşey soracağım :
İnsan kendinin aynı anda hem koruyucusu, hem katili olabilir mi ?

devam edecek... 

Hiç yorum yok: