Bu
arada hikayeyi baştan okuyanlar hatırlayacaktır, en başlarda bir yerde "Nuh nebiden kalma döküntü bir evde,
yalnız yaşıyorum son onsekiz yıldır" diye bir cümle kurmuştum. O cümleden
bu yana bile neredeyse iki sene geçmiş. "Konuyla ne ilgisi var ?"
derseniz, elbette yok. Konudan konuya atlıyorum, umarım zaman sıçramaları sert
olmuyordur. Şimdi sıkı durun, o ev var ya, o ev.. Artık yok! Taşındım sonunda. Geçtiğimiz
Kasım ayında 20 senem dolacaktı müebbet'te ama erken tahliyem çıktı. 19 yıl 8
ay sonra, henüz yirmili yaşlarında genç ve idealist bir sinemacı olarak
girdiğim o dört duvardan, ellisine merdiven dayamış, hala idealist belki biraz
daha olgun fakat gençliğini yitirmiş yorgun bir suret olarak ayrıldım.
Cezam bitmiş. Öyle söylediler. Gerçi yıllar
önce verdiğim sözü de tutup evlenemedim ama olsun. Son noktada binanın yıkım
kararı çıktığı için yapacak bir şey yoktu. Ya yıkılırken içinde ben de
olacaktım ya da taşınacaktım. Her makul insan gibi ikinci seçeneği
değerlendirdim ve boşalttım evi.
Hazır konusu açılmışken... Bugüne kadar -ailem
dahil- herkes beni evliliğe karşı bir adam olarak algıladı. Ömrünün yarısından
fazlasını tüketmiş, bundan sonra daha ne kadar yaşayacağını bilemeyen bir adam
olarak duruma açıklığa kavuşturmak istiyorum. Hayır efendim, ben evliliğe hiç
karşı olmadım. Belki kanımın hızlı aktığı dönemlerde, mesela üniversite
çağlarında “Evlenince ne olacak ?” dediğim olmuştur bir-iki kere ama hepsi o. Daha
ileri giden bir davranış biçimi hiç sergilemedim.
Üstelik 3 kez niyetlenmişliğim, 2 kez zorla içine çekilmek istenmişliğim bile
vardır.
Hiç unutmam bir keresinde annem bir mektup
yazmıştı bana. İçinde de bir kızın vesikalık fotoğrafı. Mektubada adı, nerede
oturduğu, nerede çalıştığı ne iş yaptığı türünden bütün bilgileri sıralamış. Yetmemiş
kızın ailesine de haber salmış bizim oğlan tanışmaya gidecek diye… Kendimi ne
kadar kötü hissettiğimi anlatamam. Annemle de – o zaman istanbul’a
yerleşmemişlerdi- telefonda tartışmalarımızın sonu gelmedi bir dönem. Neyse ben
baskılara dayanamadım, gençlik de var serde tuttum mektupta yazan iş numarasını
çevirdim. Kız açtı telefonu, kendimi tanıttım. Sesim titriyor, yüzüm kızarıyor,
her yanımı ateş sarıyor. Öyle saçma bir durum ki! Nasıl utanıyorum kendimden
anlatamam. Uzatmayım, bir-iki klasik
sorudan sonra allahtan kız dobra çıktı da işkenceden kurtuldum. Söylediklerini
hâlâ unutmam:
“Özgür bey sesinizden anladığım kadarıyla kibar
ve düzgün bir insansınız. Bakın yanlış anlamanızı istemem ama ailem bana
danışmadan bir yanlışlık yapmış numaramı size vermiş. Bu tür görüşmeler ve
buluşmalar benim onaylayacağım türden şeyler değil. Hem sonra kaçıncı
yüzyıldayız öyle değil mi ? O yüzden sizden ricam ısrarcı olmamanız. Lütfen bir
daha aramayın.”
Ses tellerim nasıl kasıldıysa “Peki aramam” cümlesi
çıkamadı bir türlü dudaklarımdan. Zaten kız cevabı beklemeden telefonu yüzüme
kapatmıştı bile.
devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder