Perşembe, Haziran 23, 2011

(S)aklımdakiler XV

“Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun..”

Sen şimdi yağmur olmaya çalışıyorsun. Yağmur olayım, sel olayım, akayım diyorsun kendi kendine. Özgürlüğünü de, gücünü de ondan almak istiyorsun. Akınca kimse duramayacak önünde, biliyorsun.. Otuz yıllık bir hayatın muhasebesini; “yaptıkların-yapamadıkların”; “sevdiklerin-sevmediklerin”; “emek verdiklerin-vermediklerin”; “kararların-kararsızlıkların”; “eksiklerin-tamamladıkların”; “doğruların-yanlışların” şeklinde sınıflandırıp, yeni bir yol bulmaya çalışıyorsun. Geçmişin “keşke”lerini toplayıp bugünkü yalnızlığına bölüyor ve çıkan sonuçla da kendini iki eşit olmayan parçaya ayırıyorsun.. Parçaların eşit olması mümkün değil, çünkü mutluyken gözardı ettiklerin, mutsuzken açığa çıkıyor; bir süre sonra canını yakmaya başlıyor. O refleksle bu iki parçadan en az acıtanını, aceleyle ve sorgulamadan seçiyor, böylece daha özgür olacağını düşünüyorsun. Olabilir de, olmayabilir de.. Ama bir şey söyleyim mi; yaşamın obsiyonu dediğin şey “Başlangıcı” ve “Bitişi”.. Hep "yarın, yarın" diyorsun ya, e bugün de dünün yarınıydı. Peki bugüne ne oldu o zaman; hiç olmadı mı yoksa; ya da ne bileyim senin adına bir başkası mı yaşadı bugünü ? Yani demem o ki, elindeki her şey "varlık" ve "yokluk" arasında. Yakaladın yakaladın, ıskaladın geçmiş olsun, ötesi/tekrarı yok. Dahası bu muhasebe matematiği çok ağır sanki; yaşam bunun ne kadarını kaldırabilir ya da sen ne kadarını dengeleyebilirsin inan ben de bilmiyorum.
“Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin o aynaya bakmasıdır..”

Hayallerine gem vurmak gibi bir çaba içinde değilim. Zaten sevdiğim, hayran olduğum kısım bu: Hayal kurabilen, kurduğu hayalin peşinden gidecek kadar cesareti olan, onları yazabilen, anlatabilen biri. Yalnızca mesleki olması gerekmiyor, hayatının diğer yarısını da planlayan, adımlarını ona göre atan, adım attığı yolu her defasında doğrulayan, gözlerinde zekanın ve aydınlığın parıltısını taşıyan bir yüz.
Ama yine de “bir an önce yağmalıyım” telaşın beni korkutuyor. Yağmur olmak sabır işi çünkü. Eğer "bir gün mutlaka yağmur olacağım" diyorsan, sakin yağmayı öğrenmelisin önce; sakin ve durgun. Damlaların kimseyi yıkmadığından ya da incitmediğinden emin olmalısın. Sabretmeyi öğrenmelisin, sonra birkaç damla rüzgara karışıp gitti diye üzülmemelisin. Çünkü kaybetmek hep var hayatta. Kaybetmeden hiç birşeyi kazanamazsın, yaşanmışlığın verdiği olgunlukla buna da alışmalısın. Önemli olan yenilmen ya da yere düşmen değil, önemli olan düştüğün yerden ne kadar hızla kalktığın. Mutlaka yağmur olacaksan bir gün, şunu sakın unutma: sadece senden gelecek bir damla suya muhtaç en az bir insan var bu dünyada.
“ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir..”

Hikayenin yavaş yavaş sonlarına yaklaşıyoruz artık. Her gün kendi kendime aynı soruyu soruyorum: "Hazır mısın ?" diye.. Cevap bulamıyorum bir türlü.. Yalan söylüyorum tabi; aslında benim cevabım hazır.. Yalnızca senden gelecek karşılığı bekliyorum. Bakışlarında hep bir şey eksikmiş ya da ben hep bir şeyleri eksik yapıyormuşum gibi geliyor. Merak ediyorum.. Endişeleniyorum.. Bu yoruyor beni.. Ve mecburen erteliyorum hayatı; bir gün, beş gün, üç hafta, bir ay...
Doğrusunu istersen nasıl bir son olacağını - en az senin kadar - ben de bilmiyorum. Ne güzel değil mi ? Sonu düşünülmemiş bir hikaye.. Yazan da bilmiyor okuyan da.. Gerçi bu biraz da sana bağlı. Yazdığın notlara bakarsak, benim için beklenen son çok umut verici değil. Ağır bile olsam, belli ki terazinin hafif kısmında bırakacaksın beni. Ama nihayetinde bir karar vermen ve iki kefeden birini seçmen gerekecek; umarım bunun farkındasındır. Örneğin; Gitmemi mi, kalmamı mı isteyeceksin ? Günleri tek tek sayıp, isimler mi vereceksin yoksa iyi-kötü demeden "hepsi benim, bana ait" mi diyeceksin ? “Beni ben yapan yalnızlığım” düşüncesi mi yoksa “iki kişilik özgürlük” cümlesi mi ağır basacak ?
Sorular, sorular, sorular… Ne çok cevaba ihtiyacımız var değil mi ? Ancak diğer yandan, hayatı hiç esnemeyen bükülmeyen, geometrik bir şekilmiş gibi algılayıp; “benim kaybedecek hiç birşeyim yok, giden gider kalan sağlar benimdir" türünde bir sona doğru sürükleniyorsak, -bu cümle dahil - bugüne kadar ne senin için yazdıklarımın ne de söylediklerimin hiç bir önemi yok demektir zaten. Hepsini bir kalemde sil ve unut gitsin…

Hiç yorum yok: