çünkü ezberlemiştir.
Kimileri diyemez,
çünkü gerçekten sevmiştir ."
Geçen çok sevdiğim bir arkadaşımla buluştuk akşamın kör karanlığında. Rakılıyoruz, oradan buradan konuşuyoruz. Eskiler, yeniler, nereden geldik, nereye gidiyoruz, vesaire.. Genelde içkili sohbetlerin sonu hep bende patlar. Gerçi rakı olsun olmasın, bir ritüel haline geldi bu benim hayatımda, o ayrı.. Anne-baba, teyze-amca, kuzen-yeğen.. farketmez.. Bir kere adamların hedef tahtasına oturmuşum. Haliyle herkesin amacı, hedefi onikiden vurmak.. Hele evli ve çocuklu arkadaşlarınla berabersen yandığının resmidir, daha üçüncü kadehe gelmeden; “hadi ama oğlum yetmedi mi bekarlık..” cümleleri başlar.. E, yine öyle oldu tabi. Bu arkadaşım da uzun zamandır yalnız olduğumu biliyor. İçine anason ve alkol karışınca diyalogların seyri de değişebiliyor :
- Var mı yeni birileri hayatında ?
- Var.. Niye ?
- Ne demek niye ? Sormak da mı yasak artık ?
- Yok canım niye yasak olsun.. Sor tabi..
- E, sordum işte.. Cevap da hoşuma gitti.. Güzel olmuş..
- Yok, sandığın gibi değil ama.. Nasıl söyleyim ?.. Yani var da yok..
- Anlamadım ?
- Neyi anlamadın ?
- Hiç senin cümlen değil bu..
- Öyle mi diyorsun ?..
- Bak, başlama yine.. Ağzından kerpetenle çektirme şu lafları.. Eziyet etme bir kere de..
- Peki o zaman, cevap veriyorum.. Şimdi benim hayatımda biri var, var olmasına da.. Sorun şu ki, onun bundan haberi yok. Bir şey söylemedim daha.. Yokluk kısmı oradan..
- Kim, tanıyor muyum ben ?
- Tanımazsın..
- Ben tanımıyorum.. Kız hem var, ama aynı zamanda yok.. Bir şey de söylememişsin. Valla anlamadım.. Gecenin şu saatinde Sherlock Holmes'culuk oynatma bana..
- Oynayalım Watson, ne çıkar ?
- Eeee sen de.. Adam gibi anlatsana şunu..
- Bana diyorsun ama, asıl senin kafa güzel oldu..
- Bu anafikire nereden ulaştınız, sakıncası yoksa sorabilir miyim paşam?
- Oğlum onbeş dakikadır konuşuyoruz, hala doğru soruyu soramadın. Ne deyim ben sana ?
- ...
- "Senin için ne ifade ediyor ?" de, "Seviyor musun?" diye sor.. Bir takmışsın "yok tanıyor muyum, tanımıyor muyum".. Hayır tanısan ne olacak, ne değişecek.. Benim yerime gidip sen mi konuşacaksın ? Bir şey söyleyim mi senin kafa böyleyse yandık.. Şuradan kalkıp eve gidemeyiz
biz, sabah toplarlar artık buradan..
- Peki ulan soruyorum o zaman, seviyor musun ?
- Seviyorum tabi oğlum ne sandın ! Ölüyorum, geberiyorum lan..
- Niye susuyorsun o zaman, bir şey yap, bir şey söyle..
- Söyleyeceğim.. Söylemeyeceğim demedim ki..
- Anladım ben, bu kafayla senden bir bok olmayacak.. Ben bilmez miyim malımı oğlum öyle arpacı kumrusu gibi susar, bir şey söylemezsin sen..
- Watson bir ayrıntıyı atlıyorsun.. “Söylememek” başka “Söyleyememek” başka.. Arada fark var...
- Başlıcam farkına lan.. Fark varmış..
- Sen harbiden buldun kafayı. Oğlum ne var şimdi bunda sinirlenecek ?
- Bak hala ne diyor ? Ya niye her defasında aynı şeyi yapıyorsun bilmiyorum ki.. Neyi bekliyorsun, kızın sıkılıp gitmesini mi ?
- Gitmez o.. Bilir onu sevdiğimi..
- Nah gitmez! Biraz daha bekle de, bak bakalım gidiyor mu, gitmiyor mu ?
- Ya, tamam kızma be oğlum..
- Ne kızacağım lan, iyiliğini istediğimiz için konuşuyoruz şurada..
- Bu kez söyleyeceğim, valla bak.. Az kaldı diyorum ya, niye inanmıyorsun ?..
....
İnsan sabah ayılıp bir gece önceki diyalogları hatırlayınca daha bir farkına varıyor.. Sahi, seni ne kadar çok sevdiğimi nasıl anlatacağım ben ?
"ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur.."
Sonunda senin de aklına düştü aynı soru değil mi ? Ve cevabın da hazır, biliyorsun. Ama yine de emin olamayıp, "bekleyim" diyorsun; "bekleyim ve göreyim". Nasılsa gelecek.. Ne kadar kendine güvensen de içinde bir tutam korku var: Öyle ya, ya bulamazsa seni ?.. Korkma. Çünkü duygular karşılıklıdır. Şimdi korkarsan, muhtemel ki karşındaki de korkacak ve geri adım atacak.. Bu daha kötü.. Hayat böylesine acımasızken, önüne bu kadar çok engel çıkarıp kendi istediğini zorla yaptırıyorken.. N’olur bir kere de korkma.. sen engel ol ona. En sonunda bir şey de senin istediğin gibi bitsin.. Beklemesin, yalnızca gelsin..
Biliyor musun, sorular, acabalar, aramalar, bulmalar bir yana, işin özü cesaret kelimesinde değil aslında. Asıl mesele sevmekte, yani yürekte.. Ne insanlar tanıdım, yıllar boyunca beraber olup ayrılmış. Şimdi hangisine sorsan tanımaz bir diğerini. Ne sevdiği yemeği bilir, ne rengi ne de çaya attığı şekeri.. Ve daha da kötüsü, desen ki "hiç mi güzel bir anın olmadı ?", hatırlamaz. İşte bu yüzdendir beklemem. Çünkü ben, nefes aldığım her dakika yanımda ol isterim, yarım kalmış cümleni tamamlamak isterim, susarak söylediklerini anlatmak isterim, üzerindeki ağırlığı dengelemek isterim, yorgunluğunu göğsümde yumuşatıp azaltmak isterim.. Ve isterim ki, hatırlamayacağım hiçbir anımız olmasın...
Sana daha önce de söyledim varsan varım, yoksan yok...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder