İnsan bazen, böyle doğaüstü
güçlere ya da ne bileyim mucizelere inanmak ister. Bir takım kurgular yapar
kendince. Mesela herhangi bir yerde tek başına otururken -hiç beklemediği bir
anda- o en çok sevdiğini karşısında göreceğini umut eder.. Mesela yaşadığı
iyi/kötü ne varsa bir anda hepsini yok sayıp, birazdan kapının çalacağına, onun
içeri gireceğine ve hayatın kaldıkları yerden -hiç birşey olmamış gibi- devam
edeceğine inanır. Ömür biter, bu "mesela" ile başlayan cümleler bir
türlü bitmez. Okuduktan sonra "ne anlattı bu şimdi" diye
duraksadığın, hiçbirşey anlamadığın; içinde tek bir nokta olmayan paragraflar
gibi; ne başı bellidir, ne sonu..
- Hayat nedir olric ?
- Gidenlerden bize arta kalanlar efendimiz.
- Gönül kırıklıklarından başka birşey kaldı mı elimizde ?
- Hayır efendimiz.. belki birkaç şiir, birkaç da yazı..
- Senden başka kimsem kalmadı olric. Biliyor musun bazen masallara
özeniyorum; "Keşke" diyorum "Gepetto Usta" olsaydım ve sana can
verebilseydim.
- Sağolun efendimiz.
- Keşke sen insan olsaydın Olric ya da o hiç gitmeseydi...
Ama bir yerde nokta koymak
gerekir. Bu kadar virgüllü bir hayatta zordur bilirim. Oysa ne güzeldir
geçmiş-gelecek, ne oldu-ne olacak hiç düşünmeden, sahip olduğun herşeyi son
limitine kadar kullanmak ve bütün virgüllerle elde ne var/ne yok erteleyerek
yaşamak öyle değil mi ? Sorumluluk yok, bağlılık yok; rüzgar nereden eserse
oraya.. Arada sırada da olsa insan özenmiyor değil hani.. Ben öyle değilim
işte. Yayamıyorum, yarım bırakamıyorum. Sonuna
nokta koyulmuş cümleler daha çok acı verecek biliyorum, yine de hepsini
tamamlamak istiyorum. Çünkü biliyorum ki; neyi yarım bıraksam, zamanla ve azar
azar öldürecek.
- Biraz daha beklesek mi Olric ?
- Neyi efendimiz ?
- Yağmurun yağmasını..
- Yağmayacak efendimiz, üstelik o da gelmeyecek...
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Olric ?
- Vazgeçmediniz ki efendimiz..
Galiba yaşlanıyorum artık. Baksana şu halime pelteye döndüm. Eskiden olsa,
karar vermemle gitmem arasında sadece onbeş saniye oynardı. Verdiğim kararı
sorgulamaz, sorgulatmaz doğrudan uygulardım. Kimse tutamazdı. Bir ceketim, bir
ben, bir de "iyi ol ve mutlu yaşa" dileği. "Huysuz" benzetmesi o günlerden
kalmadır işte. Şimdi bırak gitmeyi, kalmayı bile becerdiğim söylenemez;
görüyorsun sen de.. Bir adım daha ötesinde, yazdığım yazıların arası gitgide açılmaya
başladı farkındaysan. En son 23 Nisan'da eklemişim, bak bugün mayıs'ın kaçı
oldu.. Parmaklarım klavyeye gitmiyor nedense.. Aklımda üç noktalı cümleler ve
ben -bizzahiti kendim-; bilgisayar ekranındaki boş sayfayla saatlerce bakışıyoruz
öyle.. Ne garip değil mi; bir insanın hem "herşeyi", hem de "hiçbirşeyi"
olmak.. Dolusunu, boşunu boşver de; "bardak var mıymış orada ?" şimdi
sen söyle...
Açıkçası ben de yeni yeni öğreniyorum, meğer en zoru; yüreğinde biriktirdiğin,
gerçekten söylemek istediğin ancak hiçbir zaman söyleyemeyeceğin sözlerin
olmasıymış.. Biliyor musun, ben artık
vazgeçiyorum; sen ve seninle ilgili herşeyden ama.. Çünkü ben ne kadar seversem
seveyim karşılığı gelmeyecek, anladım.. E, benden "elde var bir" olmaz zaten.. En kötüsü, istediğin ben
değilim -ki bunu ikimiz de biliyoruz-. Ne kaldı elde ? Aragon'un dediği gibi "Bir
avuç hüzün ve keder"... O yüzden eğer şimdi vezgeçmezsem ve gitmeyip
yanında kalırsam; bir ömür vicdanının en uç köşesinde, "acaba"
sorusunun sürekli sızlattığı bir yük ya da bir yara olarak kanayacağım. Bu
bedel çok ağır.. Ne yaşamak, ne de yaşatmak isterim.
- Biliyor musun olric, ben onu çok özlüyorum.
- Biliyorum efendimiz.. Ancak onsuz yaşamaya daha yeni yeni alışıyorken
böyle şeyler geçirmeyin aklınızdan..
- Sen buna yaşamak mı diyorsun olric ? Ne kadar uzakta olursa olsun, şu
anda.. şimdi.. onun gözleri dolsa benim yanaklarımdan yaşlar süzülür. Mesafeler
onu sevmeme, özlememe engel değil ki !
- Ama o sizi, sizin onu sevdiğiniz kadar sevmedi.. Vazgeçin efendimiz..
Vazgeçin ve unutun. Hem siz "yalnız olmak, yanlış bir kalpte olmaktan
iyidir" demez miydiniz ?
- Keşke söylendiği kadar kolay olabilseydi. Sonunda anladım Olric; aslında
herkes kendi kendinin katili.. Kimse beni benden daha iyi tanımayacağına göre..
Benden de daha iyi öldüremez..
Birinin dengesi bozulup düştüğünde, hepsi teker teker devrilen domino
taşlarına benziyoruz zamanla. Sadece matematiğimiz biraz farklı. Mesela sen
beni öldürdüğünde, seni de benden önce bir başkasının öldürdüğünü biliyorum
artık.. Ya da seni öldürenin de, senden bir önce bir başkası tarafından
öldürüldüğünü.. Çok karışık görünmekle birlikte, çok basit bir denklem aslında.
Herkes zaman içinde, bir şekilde intikamını alıyor yaşadıklarının.
- Sonumuz geldi Olric..
- Niye öyle söylediniz efendim ?
- Etrafına baksana bir, hiç kimsemiz kalmadı. Artık kabul etmek
gerekiyor Olric, ben sıradan bir adam olamadım, ama sıradan bir hayat yaşadım
-ki sevenimizin az olması, yalnız kalmamız belki de bu yüzdendi..
- Hani gidenlerin yüreğinde yerimiz hep olacaktı efendimiz, bizi hiç mi
sevmediler ?
- Sevmediler Olric, sevemezlerdi de.. Çünkü hayat "bana bir anlık
mutluluk ver, sana ömrümden bir gün vereyim" diyen adamın anlattığı gibi
değil; çünkü ihtiyaç ve sevgi hiçbir zaman aynı karede buluşmaz.
- Madem sonumuz geldi, o halde ölelim efendimiz.
- Ölelim Olric.
Sorun şu ki; hiçbir yanlış doğru
insana denk gelmiyor. Seni üzüp yahut bırakıp giden birinin intikamını bir
başkasından alıyor olmak dengeyi bozuyor bir şekilde. Ya da sana acı veren biri
yüzünden, -kadın/erkek farketmez- "hepiniz aynısınız" türünden saçma bir
cümleyle, söz konusu olan cinsin tamamını aynı kategori altında toplayıp, insanları
karbon kopyalarmış gibi birbiriyle eşleştirmek.. Haliyle şöyle bir soru geliyor
ak'la: Peki gerçek suçlu kim ? Sen.. Ben.. Diğerleri.. Cevabı yok değil mi ?
Ben söyleyim o zaman; cevap "Hiçbiri".. Suçlu yok yani. Hayat sana verdiklerini, misli misli geri
alıyorken; kimi ve neyle suçlayabilirsin ? Kime haklı, kime haksız diyebilirsin
?
Oysa hayatın bize sunabileceği en güzel armağandı "sevgi dolu bir
insan", öyle değil mi ? Sorsana bir, nerede şimdi ?
UYARI :
"Tutunamayanlar"ı okumayanlar için not; Ara bölümlerdeki "Olric" diyalogları romandan alıntı değildir. O yüzden bu diyaloglarla ilgili kimseyle iddialaşmayın, kaybedersiniz. Çünkü hepsini ben yazdım .
UYARI :
"Tutunamayanlar"ı okumayanlar için not; Ara bölümlerdeki "Olric" diyalogları romandan alıntı değildir. O yüzden bu diyaloglarla ilgili kimseyle iddialaşmayın, kaybedersiniz. Çünkü hepsini ben yazdım .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder