Perşembe, Ağustos 27, 2015

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Yirmidokuz)

2 kişi daha kaldı, belki de iki buçuk. Buna devam edeceğim sonra.. Ama malum diğer taraftan  hayat da devam ediyor. Geçmişi ve bugünü dengede tutmak gerek.

Son iki-üç aydır kafam yine bir şeylere takılıyor. Mesela sizce de garip değil mi; ne kadar kaybederse kaybetsin insanoğlu hep sevdiklerinin aynı kalacağını düşünüyor. Bedensel değişim, yaş alma kaçınılmaz olsa bile hala ilk gençlik yıllarının neşesini, sevincini, tazeleğini bir yerlerinde sakladıklarını ve hani bir an geldiğinde o günlere geri döneceğini sanıyor. Sanırım nefes alan her varlığın standart sapması bu, halk dilinde “hiç ölmeyecek gibi yaşamak”dedikleri şey. Haklıdırlar da.. Yani saksıda açan mor menekşenin haberi var mıdır bir gün var olmayacağından ? Peki kedilerin ya da köpeklerin ? Ya da suda yaşayan balıkların ? Sanmıyorum… İnsanlar farklı mı ? Değil elbet, onlarda aynı.. Düşünsenize bir, ülkede –ben dahil- üzerinde paketin yarısı büyüklüğünde “Öldürür” ibaresi olmasına rağmen milyonlarca kişi sigara içiyor. Daha ne denir ki !

Hiç kimse aynı kalmıyor ve geçmişe de dönemiyor ne yazık ki ! Hepimizin aklında kalan bir son kare var ve kendi son karemize gelesiye kadar, diğerlerinin son karelerine tanık olarak tamamlıyoruz hayatı.

Annemlerin nüfus 13 kişi. Dede, Anneanne, 3 Erkek ve 8 Kız çocuk. Annem 11 Numara, kazan dibi. Perdeyi 1985 yılının Nisan ayında Dedem açmıştı, sonra 1998 Haziran’ında Anneannem derken tam 30 yıldır gidenleri uğurluyoruz. En son geçtiğimiz Nisan ayında annemin bir büyüğü teyzemi kaybettik. 13 nüfustan kala kala 1 Erkek, 3 Kız kaldılar. Yine yoğun çalıştığım hafta içi dönemlerden birine denk geldi, Ankara’ya gidemedim cenazesi için. Allahtan gidemedim ama, yoksa dayanamazdım ne yalan söyleyim.  Çünkü onunla ilgili aklımdaki son kare,  sağlıklı ve neşeli günlerinden kalma bir İstanbul gezisiydi. 3-4 gün bende kalmışlardı. Nadir yaptığım izinlerden birine denk gelmişti, annemle birlikte arabaya bindirip gezdirmiştim ikisini. Ta Telli Baba’ya kadar gitmiştik, oradaki ağaca tel bağlayıp dilek tutmuşlardı. Şimdi elimde kalan annemle ikisinin çekildiği bir fotoğraf ve o güne geri dönemiyoruz. Tonton teyzem bir başka diyarda artık.

Bundan iki pazar önce annemi İzmir’e gönderdim. Hem kuzenimin oğlunun nikahına aileyi temsilen katılacak, hem de çok yakın bir aile dostumuz, hatta öz teyzelerimden daha yakın ve benim üzerimde emeği çok olan Şükran teyzem fenalaşmış, hastaneye kaldırmışlar onu ziyaret edecek. Bizim aile dostluğumuz çok eskilere dayanır. Babam 1966-1975 yılları arasında İzmir Güzelyalı’da görev yapıyor. Şükran teyzem’in eşi Orhan amca (onu da 2003 Mayıs’ında kaybettik), o zamanın son pilot Astsubaylarından. Çok havalı. 3 tane de kızları var. Şirinyer’de bizim sokağın karşı çaprazında oturuyorlar. İşte ben o sokakta ellerine doğmuşum. Kızları beni kardeş, Annemi abla bilmiş ve son 49 yılı hiç kopmadan böyle geçirmişiz.

Şükran teyzem bundan 6 yıl kadar önce felç geçirip yatağa bağlanmıştı. Son iki yıldır da ufak ufak yatakla-mutfak arasında tutunarak yürümeye, hatta konuşmaya başlamıştı. Hastalandı haberi gelince düğünden bir hafta önce gitmeye karar verdi annem. Hastanede söylemişler “Hikmet Abla” geliyor diye inanmamış. Herneyse Salı sabahı taburcu edip eve göndermişler. Annemi görünce çok sevinmiş, mutluluktan ağlamış. Aynı gün saat üç sularında kardeşim aradı ağlamaklı bir sesle “Abi Şükran Teyze ölmüş” dedi. “Nasıl yani, daha sabah annemle konuştum durumu iyiydi” dedim. “Bilmiyorum abi, annemin kollarında son nefesini vermiş, hemen annemi ara !”… Peki elde kalan ne derseniz; üç-dört fotoğraf ve onlarca güzel anı. Bir de zamanda geri dönmenin mümkünsüzlüğü. 
 

İşte aylardır aklıma takılıp kalanlar bunlar. Hiçliğin ortasında ruhu henüz keşfedilmemiş ve yaklaşık yarım yüzyılı devirmiş bir beden. Gideceği adres belli. Ayrıca bu bedenin sahibi, Beşiktaş-Levent hattında her gün işe gidip gelirken Zincirlikuyu mezarlığının önünden geçiyor ve her gün aynı yazıyı okuyor : “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.”

Hiçbir şey aynı kalmıyor.


 
devam edecek...

Hiç yorum yok: