Cumartesi, Temmuz 30, 2005

Seyir dışı notlar - I

Son bir haftadır uyku yok gözlerimde. Olan bir aksilik, gündüzden kalma sorunlar, yaşanan gerginlikler vesaire bir durum yok ortada. Nedensiz. Uykusuz gecelerin tanıkları genelde filmler olmuştur benim hayatımda. Yine benzer bir durumla her gece "iki film birden" kuşağı yaratıp eğlendim bir hafta boyunca. Neler seyrettim :
"Catwoman" (çok mantar), "Dracula" (feci bir şekilde mantar),
"Sin City" (Cartoon espirisine çok yakın ama içi boş),
"Better than Sex" (hikaye mantar ama aralarda konuşan tipler eğlenceli),
"Anacondas" (Yılan animasyonları feci halde çuvallamış ve hikaye yılanlar gibi uzayıp gidiyor, gereksiz),
"Nightwatch" (feci halde sevdim, amerikan destekli de olsa, ruslar her an "matrix" türünde birşeyler çekebilir),
"Starsky and Hutch" (eski günlerin hatırına izlenebilir),
"Dirty Dozen" (sanırım 1962 yapımı bir savaş filmi, tam bir yıldızlar geçidi, oyunlar muhteşem, heyecan içinde izledim ve hayran kaldım)
"War of the Worlds" (herşey iyi hoştu ama yine de hayal kırıklığı yaşadım. sanırım daha iyi birşey bekliyordum ve film mantar gibi geldi.. dakota fanning'in oyunu (çocuk oyuncu) herkesi ezip geçmiş, sevdim)
İşte koca bir hafta gündüzleri çalışarak ve geceleri uyumayarak ancak böyle geçebilirdi. Ben de tebrik ettim kendimi :)

Perşembe, Temmuz 28, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yaklaşık bir aydır telefon sapığım var. Hani ilk kez başıma gelmiyor, daha öncelerde hatta birçok kerelerde yaşamıştım benzer durumları. Daha da ileri giderek sapıklarımın kim olduklarını da bilirdim. Aynı şekilde bunun da kim olduğunu biliyorum. Ancak anlamadığım tek şey, nasıl bu kadar salak olabildikleri. Cumhuriyet Başsavcılığı diye bir kurumdan haberleri yok galiba bunların. Hani sanıyorlar ki numara çıkmayınca kimse bilmeyecek. Yahu iş bir şikayet dilekçesine bakıyor :)

Kadınlar.. Hiç vazgeçmiyorlar...

Pazartesi, Temmuz 25, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Bizim hikayemiz biraz garipti : Koskocaman bir yalanın içinde yaşıyorduk ama işin tuhaf tarafı bunun farkındaydık. Çektiğimiz bütün acıların sebebinin bu olduğunu biliyorduk ancak kendimize bile itiraf edemiyorduk. Doğal olarak farkındalık beraberinde ait olmamayı getiriyor ve yaşadığımız ya da tanık olduğumuz herşeyde bir adım daha geri gidiyor, biraz daha kabuğumuza çekilip, biraz daha kopuyorduk. “Olması gereken” çok uzaklardan geçen bir yelkenliydi ve biz sadece el sallayabiliyorduk. “Olan”ı değiştirmeye gücümüz yetmiyordu ne yazık ki! Kabullenmekle yetinmek zorunda kalıyorduk. Bu da beraberinde vazgeçmeyi getiriyordu, vazgeçiyorduk.
“…
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız…”

Salı, Temmuz 19, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yazmayalı uzun zaman oldu yine. Bilinmeyen bir rotada, bilinmeyen bir gezegene doğru ilerliyorum. Bulunmam gereken nokta tam olarak burası mı hiçbir fikrim yok ! Yaptığım herneyse doğru mu ya da ne kadar doğru bilmiyorum. Dahası içimdeki fırtınayı dindiremiyorum. Yanlış giden birşeyler var farkındayım ama farkındalık yetmiyor. Sadece başka insanların hayatlarına tanık oluyormuş gibi davranıp, bir anlamda kendimden sıyrılıp sanki benim hayatım değilmiş gibi yaşıyor ve bununla yetiniyorum. Sonunda Anton Çehov karakterlerine benzemeye başladım galiba... Sıkıcı hem de çok sıkıcı..

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Bugünlerde canım çok sıkılıyor. Heyecanımı kaybetmeye başladım. Hiçbirşey yapmak istemiyorum. Kimseyi görmek istemiyorum, dışarı çıkmak istemiyorum, konuşmak hiç istemiyorum. En güzel oyuncağını kaybetmiş ya da bozmuş çocuklar gibiyim. Azalıyorum. Son zamanlarda bir de Turgut Uyar şiirlerine taktım. Baştan, sonra yine baştan, sonra en baştan derken geçiyor zaman.
“...
Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman, bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde..”