Perşembe, Eylül 16, 2010

Adresini Kaybetmiş Mektuplar IV

BÖLÜM 4



“Bilerek mi yanına almadın giderken
başının yastıkta bıraktığı çukuru ? 
Güveniyordum oysa ben sevgimize 
vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki 
saatin doğruluğu kadar.. 
Beni senin gibi bir de annem terketmişti 
ki göbeğimde durur 
onun yokluğundan bana kalan çukur.”




Ve sonunda bitti. Daha ben ne olduğunu anlamadan hem de. Kısa ve net. Son söylediklerin hala kulaklarımda. Oysa böyle değildi hayat, böyle yaşanmazdı sevgiler. İsimlerin mendillere yazıldığı, sevdaların yüreklere kazıldığı zamanlara ne oldu ? Çok mu eskidi yoksa ben mi kayboldum ? Anladım ki cevapsız gibi görünen ama cevabını bildiğin sorular daha fazla acıtıyor insanı. Çünkü nedeni her ne olursa olsun, giden gidiyor.. Engelliyemiyorsun, durduramıyorsun.. Tıpkı senin gibi…


“İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun,
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun”



Aslında sen de bilmiyorsun değil mi ? Yalnızca kaçıyorsun, nereye gittiğini bilmeden. Belki yolun sonu çıkmaz, farkında değilsin. Belki farkındasın ama yok saymak daha kolay geliyor. Belki de farkındalık korkutuyor, kalamıyorsun. Bir tarafın çocuk, bir tarafın kadın. İçindeki çocuk “Gitme kal !” diyor, biliyorum. Kadınsa karşı çıkıyor :


- Kalacaksın da ne olacak, ne değişecek ? Dünya aynı dünya, yaşam ise günden güne birbirine dolaşan yün yumağı. Sen yavru bir kedi. Elllerinle bir o yana, bir bu yana yumağı kovalıyorsun. Eee sonra ? Hayat hep böyle mi geçecek ? Birgün sen de büyüyeceksin. Ya o yumağa dolanıp kalırsan ?


“Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı 
Yangelmişim diz boyu sulara 
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum.. “



Ben en çok, o çocuğu seviyorum. Önyargıları yok çünkü, sadece sevilmek istiyor. Yolda yürürken elimi hiç bırakmıyor, oturduğumda yanımdan hiç ayrılmıyor. Uykusu geldiğinde, başı ya dizlerimde ya göğsümde. Korktuğunda boynuma sarılıyor. Sevgisi karşılıksız ve şartsız. İşte içimdeki ışığı yakan, o çocuk. Ne de güzel gülüyor, gözleri ışıl ışıl. Kalbi kuş gibi, bıraksam sanki yerinden fırlayıp uçacak.


"Bu nasıl sevgi böyle?
Bu nasıl tutku?
Bu nasıl özlem?
Ne zaman gözlerini görsem
Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum…”



Ne çok şey söyleyebilirim aslında! Senin için biriktirdiklerim o kadar çok ki.. Öykü mü istersin, roman mı, şiir mi ? Belki şarkılar daha güzel anlatır, ne dersin ? Belki serin bir Kadıköy akşamında denize karşı demli bir çay yudumlarken; belki de şehir hatlarıyla, iki ayrı yakada bıraktığımız yalnızlıklarımızı biraraya getirmeye çalışırken, ben anlatmalıyım hepsini. Hatta bu kez hiçbiri yarım kalmasın diye bir avuç jeton almalıyız belki. Bir o yaka, bir bu yaka derken, hiç ses çıkarmadan gözlerin kapalı dinlemelisin bütün hikayeleri.. Ve gecenin son seferini yapıp kıyıya çıktığımızda: “Bu mudur, budur!..” demelisin, gülen gözlerle. Sonra kanatlarını açıp uçmalısın. Uçup avuçlarıma konmalısın.. Seni bir ömür saklayabileyim diye…

Hiç yorum yok: