Çarşamba, Şubat 20, 2013

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Dört)



Yine de insan zaman zaman, benim başıma gelenlerle pişmiş tavuğu eşleştirmeye kalksak acaba hangimiz daha çok acı çekmişizdir diye düşünmekten alamıyor kendini.. 

Güzel anıydı ama değil mi ? Durun ama daha bitmedi!..

Bu arada arkadaşlarımdan gelen mesaj trafiğine bakılırsa herkes hikayenin sonunu merak ediyor.. Hemen söyleyeyim; sevgililer gününde ayrılmadık. Ayrılma hikayemiz daha kötü çünkü.. Çok "Atarlı" bir kadındı kulakları çınlasın. Hatta ömrümde ilk kez, karşı cinse karşı bu kadar ince ve nazik olunmaması gerektiği dersini ondan almışımdır. Özet geçiyorum hemen: 

Evdeyiz yine bir gün, bu yine sinirlenmiş birşeye, anlatmıyor ama.. Benimle de bir ilgisi yok belli.. Dört dolanıyor odanın içinde.. Sigara üstüne sigara yakıyor.. Ben de konuşturmaya, sakinleştirmeye çalışıyorum. Umursamıyor bile.. Neyse böyle bir saat geçti geçmedi aradan, arkadaş bu durdu durdu, bir patladı.. Karşısında durabilene aşk olsun.. Kurduğu o son cümle bugün bile hala kulaklarımda.. Hiç değiştirmeden ve hiçbir eklenti yapmadan yazıyorum : "Oğlum nesin lan sen ? Niye bu kadar iyisin ? Nasıl bu kadar iyi olabiliyorsun ? Sana soruyorum cevap ver?.." 

Tabi ben de verecek cevap yok, dut yemiş bülbül gibi oturuyorum yerimde.. Korkmadım desem, yalan.. Ama o duramıyor bir türlü, saydırmaya devam: "Cevap versene lan, cevap ver.. Nesin sen benim başıma, bela mısın ? Mecbur musun oğlum sen bu kadar iyi olmaya ? Olma kardeşim, olma.. İyi davranma bana.. İstemiyorum.. Biraz öküz ol, odun ol, maço ol lan.. Vur.. Kır.. Devir.." Neyse bir yerde durdu.. Ben şaşkınlık içindeyim.. Aklım karmakarışık.. Hiç sükunetimi bozmadan ayağa kalktım  ve tek bir soru sordum: "Sen bu söylediklerinde ciddi misin ?". Uzun bir sessizlik oldu.. Kaldık öylece.. Gözlerini kaçırdı.. Yüzüme bile bakmadı. Anladım ki, ciddiymiş. Ayrıldık ve bir daha da hiç karşılaşmadık.

Dönelim sevgililer günü hikayesinin sonuna.. O telefon konuşmasının ardından bir hafta, belki on gün küs kaldık.. Sonra boş olduğu günlerden birinde, kolyesini takıp benim çekim yaptığım stüdyoya geldi : "Yakışmış mı?" diye sordu.. Ben de "Çoook" dedim... Barıştık. Hepsi o..

Doğruyu söylemek gerekirse gençlik yıllarımda pek sevgilim olmadı. Üniversite ikinci sınıfta Berrin diye bir kızla flört etmeye başladım ("çıkmak" kelimesi henüz keşfedilmemişti), yaklaşık bir sene sürdü, sürmedi. O zaman "sevgili" diye birşey yok, haliyle kim kimin nesi oluyor tam olarak belli değil. Hele hele taşradaysan yandın. Ne kız arkadaşın olabilir, ne yanyana yürüyebilirsin. Ben bir kez denemeye kalkmıştım hatırlıyorum, olay çıkmıştı şehrin ortasında. Her ne kadar delikanlılık yapıp, racon kessem de sağlam hırpalamışlardı beni. Sayemde rezil de olmuştuk ahaliye. Herneyse, zaten ilk ve son kampüs dışına çıkışımızdı. Sonra bir daha hiç denemedik. O yüzden ne elini tutmuşluğum vardır, ne öpmüşlüğüm. Okul sinemasında iki üç arkadaşımızla birlikte izlediğimiz filmler dışında, sinemaya gitmişliğimiz bile yoktur. 

devam edecek..

Hiç yorum yok: