"Hikaye o gün
başladı" diyorum ama, benim asıl hikayem başlayalı kırk yılı geçti. Anlat
demesi kolay da; nereden başlanır, nasıl anlatılır gerçekten bilmiyorum. Her zaman söylerim, insan aklının
en büyük ihaneti yine kendine diye.. Çünkü zaman dediğin şey o kadar hain ki, ilerledikçe
geçmişin bütün izlerini siliyor. Bir gün, bir de bakıyorsun ki elinde hiç
birşey kalmamış. Unutmayacağını düşündüğün yüzler, sesler, yerler, anılar,
düşler.. hepsi, ama hepsi bir sis
perdesi içinde dağılmış gitmiş. Eski bir fotoğrafı eline aldığında, ona bir
yabancı gibi bakmak ne kadar kötü bir duygu değil mi ? Kim kimdi, neredeydi ve
dahası o fotoğraf ne zaman çekilmişti ?
İşte böyle düşünceler arasında
gezinirken çıktı köprüden önce son çıkış fikri. Çevreme şöyle bir baktım ve
gördüm ki, -her nasılsa- herkes herkesi tanıdığını sanıyor. O kadar da emin ki
kendinden. Ne biliyorsun diye sorsan, vereceği mantıklı-makul bir cevabı yok.
En fazla "iyi " ya da "kötü" tanımlaması yapabilir. İnsan
daha kendisini çözmekte zorlanırken, bir başkasını nasıl anlayabilir bilemedim
doğrusu. Bu yüzden "Sen yazmalısın" dediklerinde, önce emin olamadım.
Çünkü benim bilip de, başkasının bilmediği özel hiçbirşey yoktu evrende.. Hele
hele kitle iletişim araçlarının son geldiği noktayı düşünürsek, ne mümkün.. O yüzden
"belki" dedim kendi kendime, "tanıdığını sandıkları bu adamın
hikayesindeki eksikleri tamamlarsam, bu kez işe yarayabilir ve bir olasılık bile olsa gerçekten tanıyıp, anlayabilirler"...
Bana gelince;
46 yaşındayım..
Üniversite mezunuyum.
Bekarım..
Ne nişan, ne söz..
Hiç evlenmedim..
Çok karmaşık olmakla birlikte
12 belki 13 farklı şirkette çalıştım. Modern dilde "kovuldu" yerine
"ayrıldı" fiilini kullanıp nezaket seviyesine indirmeye çalışsalar
da, son onbeş yılda iki kez kovulmuşluğum vardır.. Gerçi her ikisinde de bir ay
sonra tekrar çağırıp işe geri
almışlardır, ama olsun.. Tatmadığım bir duygu değil..
En uzun çalıştığım yer şimdiki
şirketim. 8 yıl önümüzdeki Mayıs ayında bitecek.. B kategorisinde, üst düzey
yöneticilik yapmaya çalışan ama yaşamayı bir türlü beceremeyen; orta sınıf, can
sıkıcı, eğlencesiz bir insan ve yüksek lisanslı bir ameleyim. Evet evet,
öyleyim. Nezaket gösterip "Estağfurullah" demeye gerek yok. İnsan ne
olduğunu bilmez mi hiç ?
Herkes gibi bir anne ve babam
var.. Kız kardeşim, eşi ve çocuklarını da sayarsak bir hayli kalabalığız.. Hele
hele bayramda seyranda amcamlar ve halam da katılınca çok keyifli oluyor.. Hayatı boyunca kahvaltı yapmayı öğrenemeyen ben; kalabalık aileyle yapılan uzun soluklu kahvaltı sofralarına bayılıyorum.
Bu arada 23 yıldır hiç
durmadan, hiç soluklanmadan çalışıyorum ama şu şapkadan bir tavşan çıkarmayı
hala başaramadım.. Hayatım "Sürekli çalışıp hiç birşey olamayan adam"
şeklinde özetlenebilir.
Nuh nebiden kalma döküntü bir
evde, yalnız yaşıyorum son onsekiz yıldır. Geniş bir girişin etrafında toplanan
2 oda, avuç içi kadar mutfak, en küçüğünden bir banyo ve tuvalleten ibaret,
sobayla ısınılan bir virane. Altmış yıl önce belki saray diyorlardı ama, şimdi
bildiğin gecekondu. Niye böylesine uzun bir zaman harcadım bu evde hiç
bilmiyorum..
devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder