Salı, Şubat 12, 2013

Köprüden Önce Son Çıkış.. (Üç)



"Hiç" kısmı biraz abartı tabi. Henüz yirmili yaşlarda iki okul arkadaşı tutmuştuk bu evi. Gecelik faizlerin boyu aştığı dönemde Cihangir'de oturuyoruz.. Ev sahibimiz kiraya yüzdeyüz zam yapmaya kalkınca duramadık haliyle. O zaman ben yirmiyedi, ev arkadaşım yirmisekiz yaşında. İkimizde reklam sektöründe çalışıyoruz; okul bitmiş, askerlik yapılmış vesaire.. Eh hem çevremizden, hem ailemizden yoğun baskı var "evlenme" üzerine. İnsan da bir yere kadar direnebiliyor malum. Evi tutar tutmaz birbirimize bir söz verdik "otuzumuza kadar evlenip bu evi terkedeceğiz" diye.. Yani bu evle ilgili planımız en fazla üç yıllıktı. O plana uydu; bir sene sonra evlendi ve gitti. Ben kaldım.

"Peki sonuç ne ?" dersen; Müebbet hapis.. Sadece bir çatısı var diye onsekiz yılı yedim bitirdim bu evde.. Gençliğim gitti ve şimdi yapamadıklarımın cezasını çekmiş biri olarak "iyi halden" tahliyemi bekliyorum.

Bunları yazarken aklıma ne geldi ? Son bir haftadır nereye kafamı çevirsem, hangi gazeteyi elime alsam, internet sayfaları dahil her yer 14 Şubat Sevgililer Günü.. Bombardıman şeklinde yayıldığı için mesajlar, oradan çağrışım yapmış olsa gerek.. Şimdi birşey itiraf edeceğim, ama gülmek yok ona göre !  Yahu ben, hiçbir sevgililer gününe sevdiğimle girmedim ya.. Vallahi hiç denk gelmedi. Hani iki gün öncesinde ayrılmışlığım vardır ama birlikte geçirmişliğim vaki değil.. Sevgililer günüyle ilgili, kırk küsür yıllık hayata denk düşen tek bir hikayem var, hepsi o.. Ona da anı denir mi bilmiyorum ?..

Yıl 1994; Aylin isminde bir kız arkadaşım var.. İkimizin de işi aynı. O televizyon, ben de reklam setlerinde gece-gündüz sürünüyoruz. Yönetmenliğe başladığım ilk yıllar.. Uzatmayayım, 14 Şubat geldi çattı. Biz yine farklı yerlerde çekimdeyiz ve iki gün içinde bir araya gelmemize de imkan yok. Sabah çekimlerini bitirdim, öğle yemeği arasındayız; benim filmin yapımcısı Zerrin: "Oğlum bugün sevgililer günü, ne aldın lan kıza ?" diye sordu.. Apışıp kaldım.. Bendeki tepki: "Valla bugün günlerden ne, ben onu bile bilmiyorum !"..

Gerçi o zamanlar sevgililer günü kutlamaları şimdiki gibi yaygın ve popüler değil; tüketim toplum modelinden uzak, daha nezih daha özel bir gün. Neyse benim derdim büyük, çare de bulamıyorum. Çekimleri bitirmem lazım, dışarı da çıkamıyorum. Ruhum bedenimi terketti, edecek.. Tam "Kimden yardım isteyebilirim" diye düşünürken, Zerrin imdadıma yetişti. Prodüksiyon alışverişi için dışarıya çıkacakmış ekiple..  "Ne alayım sen onu söyle" dedi.. "Bir-iki hafta önce gezerken, vitrinlerden birinde gümüşün üzerine işlenmiş lâl taşı kolyeyi çok beğenmişti, onu al" dedim. Sağolsun almış, çok da güzel bir hediye paketi yaptırmış; yanına da alı al, moru mor bir tane kırmızı gül.. Demeyin keyfime. -Hikaye uzadıkça uzuyor farkındayım; az kaldı bitiyor-. Hediyeler elimde ama bu kez başka bir sorun var; "Kim götürecek ?".. Allahtan o da kısa sürede çözüldü; Aylin'le ikimizin ortak tanıdığı ve o gün benim setimde çalışan asistan bir kız arkadaşımız var, ondan rica ettim. Kırmadı beni, o götürdü hediyeyi..

Aradan bir saat geçti, geçmedi.. Çekim yaptığımız stüdyonun santralından beni arıyorlar, telefonunuz var diye.. Set ekibine 5 dakika mola  verdim. Telefona gittim, arayan Aylin.. Ben de saf saf, sıcak bir karşılama ya da kısık bir sesle teşekkür cümlesi bekliyorum.  O kadar sinirli, o kadar sinirli ki; ağzına geleni söylüyor hatun, kıpkırmızı oldum.. Sesin duyulmaması için ahizeyi kapatıyorum ellerimle, o derece yani.. "Sevgililer gününden bana ne" şeklinde başlayıp; "herkesin ortasında nasıl ona hediye verilirmiş, ekibin patronuymuş şimdi kim onu sette ciddiye alacakmış"  diye devam edip; "hediye paketini münasip bir yerime monte etmem" ana fikriyle yüzüme kapadı telefonu. O çekim gününü nasıl tamamladım hala bilmem..

devam edecek..

Hiç yorum yok: