Adı seninle başlayan her
yolculuğa çıkabilirim. Gözlerim kapalı kilometrelerce yolu katedebilirim senin
için. Üstelik ne kadar süreceğini bilmeden, sonunu hiç düşünmeden. Oysa evcimen
bir adamımdır, yolculukları da hiç sevmem. Ya da ne bileyim; içinde senin adın
geçen herhangi bir romanı, bir nefeste okuyabilirim. Yazım diline, kaç sayfa
olduğuna, kimin yazdığına bakmadan hem de. Çevirdiğim her sayfada seni ararım,
okuduğum her cümlede seni solurum içime. Oysa sıkınıtılı bir adamımdır, roman
okumayı da hiç sevmem. Ama konu ayrılık oldumu, herşey değişiyor.
Hırçınlaşıyorum. Hakim olamıyorum ruhuma, bedenime. Bazen Sezar gibi
hissediyorum, "Sen de mi Brütüs ?" demek geliyor içimden; Bazen de
Brütüs'e benzetiyorum "Şimdi öldürmeyi başarırsam, özgür olacağım" diyorum
kendi kendime. Gel gör ki, ikisi de eksik kalıyor. Çünkü
hayatın da bir dengesi var. Birinden birinin zamansız gidişi, o dengeyi bozuyor sanki. Tek kaldıktan sonra özgür olsan ne olur, olmasan ne olur ?
Bu artık
sonuncu sen yoksun…
şehir yok,
deniz yok,
martılar yok,
sen yoksun..
Oysa
beni sana getirecek yolu bulmuştum. Keşfetmesi belki uzun zamanımı aldı, ama
gerçekten bulmuştum. Sadece aceleci davranmayıp, biraz daha sabretmen
gerekiyordu. Neden gitmemi istedin ki ? Seni
sevdiğime inanman için mutlaka ve mutlaka ölmem mi gerekiyordu ? Bak, şimdi kanımla
canımla senin için açtığım bu yoldan geri dönmek, senden vazgeçmek zorunda
kalıyorum. Ve bu ne kadar zor geliyor, yüreğimi nasıl sızlatıyor bilemezsin..
gemiler yok,
gökyüzü yok,
yıldızlar yok
ve sen yoksun..
Kendimi
bir garip hissettim şimdi. Kalbim bir volkan oldu, patladı patlayacak sanki.
Çocukken de böyle olurdu. O zamanlar, -babam muvazzaf asker- üç/dört yılda bir tayinle bir şehirden bir
başka şehire göç ederdik. Bir yerde uzun süre kalamazdık, bu yüzden yerleşik
bir düzene geçemezdik. Sürekli görüşülen dostlar, elimize doğan bebekler, akşam
beş çayının paylaşıldığı komşular, askere giden abiler, evlenen ablalar, okulu
bitiren kuzenler, bayramda el öpmeye gidilen teyzeler.. hepsi bizim için
hayaldi. Daha o zaman, çocuk aklımla bile hiçbir mutluluğun sonsuza kadar
sürmeyeceğini anlamıştım. Çünkü elimde ne varsa kaybediyordum. İki üç yıl
yaşadığım ev, anılarla dolu odam, mahallem, okulum, öğretmenlerim,
arkadaşlarım.. ait olduğum ne varsa bir bir avuçlarımın arasından kayıp
gidiyordu. Kayboluyordum.
fırtına,
dalgalar,
lodos yok
ve sen yine yoksun..
Eşyalar
ilk toplanmaya başladığı sıralarda anlamazdım ama, bir sabah yük kamyonu kapıya
gelip koliler taşınmaya başladığında sancılar başlardı bende. Hele hele ayrılık
vakti gelip çattığında daha bir dayanılmaz olurdu. Vedaları sevmezdim,
tutamazdım çünkü kendimi. Ağlarken kimsenin görmesini de istemezdim. Bir an
önce arabanın arka koltuğuna saklanırdım. Sonrası malum, veda seramonisi biter;
herkes arabaya biner; seni uğurlamaya gelen komşulardan biri ardından bir kova
su döker :
"Tez yoldan kazasız
belasız gidin ve dönün".
Oysa
ki, o da bilir suyu dökerken, gidenlerin bir daha dönmeyeceğini.
Tek tanık
belki de bu şehir
- ama sessiz -
ve belki de o da yok ;
hiç varolmadı
ya da hiç yaşamadı,
yalnızca bir düştü
ya da bir isim..
Yüzlerce anlam yüklenen
yalnız bir şehir,
anıların biriktirildiği
siyah beyaz fotoğraflar gibi,
senin gibi.
Bir
daha hiç görmeyeceğini bildiğin birine "görüşürüz" diyerek sarılmak,
ne zordur kimse bilmez; ama ben iyi bilirim. Kaderin oyununa bak ki, yıllar
sonra bugün, yine aynı yerdeyim. Gitme saati yaklaştıkça karıncalanıyor içim.
Saklanmak istiyorum gizliden gizliye. Bazen "veda etmeden gitsem"
diyorum; "belki kızar, küser ama nasılsa çabuk unutur". Bazen de
"gitme" diye telkin ediyorum kendi kendime. Uzak dahi olsan ya da hiç
görmesem yüzünü, varlığın bile yeter gibi geliyor; duruyorum.
Kimbilir belki de
terkedeceğim bu şehri,
-hem de öleceğimi bile bile-
ve sen yine olmayacaksın..
Sevgi kaf dağının ucunda,
aşk zümrüt-ü anka kuşunun kanadında,
ben adını bilmediğim bir uzakta,
ve şehir sular altına gömülüp
yasını tutarken yitirdiklerinin;
sen,
sonuncu kez olmayacaksın…
Elveda…
Çocukluğumdaki
tahta kılıç, kağıttan kayık ve ağaç dallarına takılıp yırtılan uçurtmayı
saymazsak, hiç birşeyim olmadı benim. Bir sen vardın..
4 yorum:
sevdim kelimelerinizin bir araya gelişini...
nezaketiniz için teşekkür ederim.. çok aldırış etmiyor gibi görünsem de üzerimde yoğun bir baskı var bunları kitaplaştırmak için; siz ne dersiniz bunlardan bir kitap olur mu ? ya da böyle bir kitap olsa siz okur muydunuz ?
Bir sonraki yazınız sabırsızlıkla bekleniyorsa eğer kitaplaştırılması mantıklı olabilir, bence daha çok okuyucuya ulaşmalısınız, burada doğru nabız alınamayabilir..
O zaman siz bana söyleyin, daha fazla okuyucu için ne yapmalıyım ?
Yorum Gönder