Cumartesi, Aralık 24, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yaklaşık 1 aydır ses-soluk çıkmıyor ya benden, herkes işlerin yoluna girdiğini sanıyor. Alakası yok ! Aksine gitgide sarpasarıyor. "Çözümsüzlük içinde sıkışıp kalan insanların çıkış noktaları ne olabilir" diye düşünüyorum kendimce. Cevap bulamıyorum ne yazık ki ! Karşılığı yok...

2 hafta önce çok sevdiğim biri babasını kaybetmiş. Benim nasıl bir adam olduğumu ve ne kadar etkileneceğimi bildiği için telefonda söyleyememiş. Uzun zaman ses çıkmayınca ben telefon ettim "ne yapıyorsun" diye.. "İyiyim" kelimesiyle geçiştirdi o anı. 3-4 gün sonra bir elektronik posta aldım : "artık babam yok hayatta, ne garip bir durum; sonsuz bir özlem ve yerine koyabileceğim hiçbirşey yok... nedense seni arayamadım, belki duygusallığın beni hep sarstığı için belki de kendini yaralamayı çok iyi becerdiğini düşündüğüm içindir. imza ve seni seviyorum". Nasıl bir cevap yazacağımı bilemedim, telefon da edemedim. Sonrası "hiçlik" zaten.

Hepimizin yaraları var. Kimileri kabuk tutmuş, kimileri alttan alttan olsa da kanamaya devam ediyor.. Saçma gibi gelebilir kulağa ama ben hepsini seviyorum. Onlar da olmasa geçmişi hatırlatacak hiçbirşey kalmayacak elimde.

Cuma, Kasım 25, 2005

Seyir dışı notlar - X

Geçen arkadaşımın biri şöyle dedi :"Ya oğlum biraz da saçmala lan !" Yeni birşey daha öğrendim. Demek ki ben yaptığım her hareketin yanında ya da kurduğum her cümlenin altında bir mantık bütünlüğü oluşturmaya ya da dış dünyada olup bitenlere bir taraftan tanık olurken diğer taraftan onlarıda bir formasyona sokmaya çalışıyormuşum. Bu ağır bir durum. Daha tarafsız bakınca böyle bir hayat hiçte eğlenceli değil.

Çarşamba, Kasım 02, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yeni bir hayat, yeni insanlar, yeni ilişkiler, yeni açmazlar vesaire derken bir sayfayı daha kendi ellerinle çeviriyorsun bir bakıyorsunki bembeyaz. ne güzel.. Hazır bu rengi bulmuşken nasıl dolduracağına şimdiden karar vermek en iyisi galiba...

Herkese İyi Bayramlar...

Perşembe, Ekim 20, 2005

Seyir dışı notlar - IX

Tamam ışınlanma mevzusunu geçtim diyelim. O, henüz televizyonun "paket yayın" adı altında haftada bir gün ve 3-4 saat (açılış-kapanış haberleri ve dizi - film türünde bir yayın akışı) yayın yapıldığı; benim sadece masum bir çocuk yüzüyle oturduğumuz mahallede yalnızca bir evde bulunan televizyon sayesinde tanık olduğum; kapıların kilitlenmediği; üç katlı binalara apartıman dendiği; yine her mahalleye bir tane düşecek şekilde özel araç olduğu; fincanla kahve istendiği; markanın ne menem birşey olduğunu bilinmediği; insanların sahtekarlık-çakallık-üçkağıtçılık nedir diye fikir yürütemedikleri; dost canlısı iyi insanların birbirini rahatlıkla bulabildiği; kalorifersiz, odun ateşiyle banyonun, gaz sobasıyla tek göz odaların ısıtıldığı, bütün hayatımızın arkası yarınlara endekslendiği günlerde kaldı...

İyi de, peki şimdi biz nerdeyiz ?

Pazartesi, Ekim 17, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Scotty'yi kaybettiğimiz tarihten itibaren şu cümleyi kuramamak canımı sıkıyor :
"Işınla beni Scotty"...

Pazar, Ekim 09, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Hayat hiçbirimize adil davranmıyor. Bunu bildiğim halde hala niye şaşırıyorum ? Ya da hayat hala niye şaşırtmaya devam ediyor beni ? Ne bu, bir köşe kapmaca oyunu mu çocukluğumdan kalma ? Yoksa bir maymun zeka testi mi hani içine hafiften asitlerinde konulduğu ? Çözemedim. Belki de çözdüm, kendime bile itiraf etmekte zorlanıyorum. Hepsi muamma..

Hiçbirinize yardım edemiyorum, çok üzgünüm. Gücüm yetmiyor, sadece tanık olabiliyorum. Sevgimden sakın şüphe etmeyin. Belli edemesem de, varlık sebebiniz bu. "İyi ki var" değilim, hep "varım". Gerisi boş.

Salı, Eylül 27, 2005

Seyir dışı notlar - VIII

Fikom benim sana da geçmiş olsun. Az da olsa aramızda bir yaş -6/7- farkı var, bu nedenle hastalığı benim yatarak senin de ayakta atlatman gayet normal canım kardeşim :) . Uzun zamandır bahsettiğin bu oyunda hastalık gibi yayılıyor anladığım kadarıyla. Geçenlerde tv8'e uğradım, orada da 7-8 kişi sardırmışlar bu oyuna. Adamların yanına gidiyorsun yüzüne bakmıyorlar, 2 dakikada bir ne oluyor diye kontrol ediyorlar falan:) Kızdım ama hem traji-komik hem de saçma geldi. İşi gücü bırakmış abiler bütün dertleri oyun..
Sezonu açtık ama işler çokta iyi gitmiyor. Maaşlar hala sorun. Yeni bir aya geliyoruz ama henüz bir önceki ayı tamamlayamadık ki yenisini nasıl alacağız ? Açıkçası bunun sonu da görünmüyor. Tıpkı gömlek gibi, en aşağıdan iliklemeye başlarken bir ilik atlatırsan ne olur ? İki yaka asla düz olarak biraraya gelmez değil mi ? Bizim hikayemizde böyle oldu yahu. Şans mı denir şanssızlık mı, artık ben bile bilmiyorum. Ancak bildiğim birşey var ki bu şekilde yaşamaktan sıkıldım canım kardeşim. Hem de çok !

Çarşamba, Eylül 21, 2005

Seyir dışı notlar - VII

3 gündür feci halde hastayım. Ateş çıktı, bir terleme bir terleme... Kafamı kaldıramadım. Yetmedi o halimle pazartesi birde işe gelmeye kalktım -ki fecaat. Akşamı zor ettim. Dün resmen gözlerimi açamadım ve bütün gün yarı ayık yarı baygın mahsur kaldım evde. İlaçlar vesaire derken -insan yatarken de yorulabiliyor- bu sabah sürüne sürüne de olsa kalktım işe geldim. Doktora gitmek mi ? ne doktoru para mı var ?

Çarşamba, Eylül 14, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Kayıtlara geçsin lütfen. Bugün 14 Eylül 2005 Çarşamba.. Cebimde metelik yok. Dağılmış ve çaresiz durumdayım. Biriken borçlar-kredi kartları-elektrik-su-telefon-kablo-taksit vesaire derken anlaşıldı ki geçen ay olduğu gibi yine hiçbirşey ödeyemeyeceğim. Bakalım bakalım 2 ay ödeme yapmayınca mahkemelik olunuyor mu ya da protesto falan yeniyor mu ? Denemesi bedava türünden bir atraksiyon oldu bu. Huyumda kötü -babam dahil- kimseden borç para isteyemem. Bir kez dost olarak niteleyebileceğim birinden isteme gaflet ve delaletinde bulundum ama son oldu. Herkes dosdoğru dost olmayabilir ya da olabilir bilmiyorum, belirleyici olan bütün değişkenler sürekli yer değiştiriyor yeryüzünde, ben de bakakalıyorum saf saf, anlayamıyorum.
Peki buradan çıkması gereken sonuç ne ? Aslında net bir yanıt yok. Fakat bir karmaşıklık var ; yani 20'li yaşlarda üniversiteyi yeni bitirdiğim zamanlarda da -hadi o zaman çömezdik- aynı şeyi yaşıyordum, 40 yaşına yaklaştığım şu günlerde de aynı şeyi yaşıyorum. Asıl sorulması gereken soru şu sanırım : Son 20 yılda hiç mi birşey değişmedi ? Ya da bende mi bir gariplik var ?

Cumartesi, Eylül 10, 2005

Çarşamba, Eylül 07, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Uzun zamandır hiçbirşeyden keyif al(a)mıyorum. Cid'den beklentilerimi karşılayabilecek türden bir hayat tarzı değil bu. Bir anlamda köşeye sıkışmış, kapana kısılmış, hareket alanı olmayan hatta hareket alanı yaratılamayan bir tür. Daha önceleri de benzerlerini yaşamış olmam çözümü beraberinde getirmiyor. Belki bunun dozu fazla, belki de geçen yıllar karşısında bizler biraz daha çaresizleşiyoruz, zayıf noktalarımız daha bir artıyor ya da daha fazla ortaya çıkıyor bu yüzden çaresizleşiyoruz. Ancak neden her ne olursa olsun, sonucu değiştirmiyor. Buna ne "ne yazık ki!" demekten fazlası gelmiyor elimden. Kimin umrunda peki ? Elbette hiç kimsenin.
Mutedil dalgalı ruh halimin derin hezeyanlarını anlatacak hatta paylaşacak kimsem yok. Gerçi olması artık fazla birşeyi değiştirir mi, ben de emin değilim. Yani anlayacak birileri kaldı mı, bilemiyorum.. Özet mi ? Beyoğlu'nda parası olmadığı için tramvaya arkadan takılan çocuklar gibi, hayatın köşesine bir yerden çengel attım, tutunmaya ve düşmemeye çalışıyorum. Daha da özetle takılıyorum işte, öylesine....

Salı, Ağustos 30, 2005

Seyir dışı notlar - V

Bugün 30 Ağustos, herkesin zafer bayramı kutlu olsun. Bize bugünü kanlarıyla ve canlarıyla armağan edenleri rahmetle anmak lazım, ruhları şad olsun.
Her 30 Ağustos'ta olduğu gibi bu yılda çalışıyorum, ülkenin %99.9'u tatilde, bense işimin başında. Ha, ne yapıyorsun diyenlere cevabım "hiçbirşey", tekkeyi bekliyorum. İyi birşey mi sağlıklı birşey mi bu, karar verebilmiş de değilim. Bütün yapım şirketleri ve reklam ajansları daha cuma gününden tatile çıkarken masamın başında oturmak ne derece mantıklı gerçekten bilemiyorum hatta artık bilmek de istemiyorum.
Bunun dışında 30 Ağustos'ların benim hayatımda şöyle bir önemi de mevcut: Doğumgünümü hatırlatıyorlar. Hoş değil tabi, yani 1 yıl daha geçmiş hayattan ya da 1 yıl daha sona yaklaşmışsın. Hepsi aynı. Başkalarınınkini değil ama kendi doğumgünlerimi sevmiyorum ben. Genelde mutsuz geçiyor, belki biraz da yalnız. Belki de bu yüzden sevmiyorum. Yaşını almak çok da iyi birşey değil sanırım :)
Merhaba, yeni yaşım. Hoşgeldin.

Perşembe, Ağustos 25, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Günlerim geçmiyor, geceleri uyku tutmuyor ya da tutuyor ben bırakıyorum.. Garip ve dengesiz giden bir hayattan rahatsızım elbet. Herşey tersyüz olmuş ve ben tam ortada kalmışım gibi. Yani anlam veremiyorum, birine sevdiğini ve daha çok beraber olunması gerektiğini söylüyorsun ama cevap "terkedilmek" oluyor ya da sevdiğin bir işte çalışıyorsun haliyle maaş alman gerek ama ayın 24'ü olmuş maaşını alamıyorsun. Dostlarını arıyorsun görüşmek istiyorsun telefonlarına çıkmıyorlar.. Peki "bunları haketmek için ne yaptım ?" sorusunu soruyorsun ama bunun da cevabı yok.. Saçma hem de hem de çok...

Cuma, Ağustos 19, 2005

Seyir dışı notlar - IV

Dün gece saat 01.00 suları. Fena halde daralmış durumdayım, içimden film seyretmek falan gelmiyor. Elimde gitar, birşey çalmadan sadece akor basarak, duvara bakıyorum. "Gidene mi üzülmek gerek, gelmek isteyene gel mi demek gerek yoksa herşey için çok geç ya da bir o kadar erken mi ?" türünden saçma düşünceleri, kafamın üstüne konuşma balonları ekleyerek, tek sayfaya sığdırmaya çalışıyorum. Olmuyor...

Derken bir telefon.. Bu saatte arayan hayır için aramaz ama derken, telefonun öbür ucundaki ses netleşiyor birden: Birabanor. Başkası arasa -terkeden kız dahil- bu kadar sevinmezdim. Uzun zamandır görüşmüyoruz da. En son tatile çıkmadan birgün önce telefonlaşmışız. "Komtanım Fikret.." diye başlayan ve eski dostlar, işler güçler, benim kızlar yenge, yeğenler çocuklar derken yaklaşık yarım saat süren bir diyalogdan sonra "görüşürüz" diye kapattık telefonu. Artık daha iyiyim.. Fikom benim, sağol :)

Çarşamba, Ağustos 10, 2005

Seyir dışı notlar - III

Çok çalışılırak geçen herşeye rağmen yine de uyunamayan bir hafta daha. Yeni filmler, yeni yüzler, yeni işler derken akılda kalan sorular silsilesi "kimim, neyim, nerden gelip nereye gidiyorum" ve daha da önemlisi "olmam gereken yerde miyim ?"... Emin olduğumu söyleyemem.
Bu arada izlediğim yeni filmlerde mantar çıktı :) Fantastic Four'un animasyonları ve compositing'i harika ancak hikaye standart. Panic Room - bir yıl sonra nihayet - 'u izlerken sıkıldım; Phone Booth tek bir mekanda geçmesi ve aksiyonun hiç durmaması ilgimi çekti, Joel Schumacher bu işi biliyor; Der Untergang, Hitler'in son günlerine geniş ve tarafsız bir perspektiften bakması açısından izlenebilir; Great Escape yine 60'lardan kalma yıldızlar geçidi kadrosuyla çok keyifli bir savaş filmi, klasik nazi kampı ve kaçış hikayesi ama film bittikten sonra 3 saatin geçtiğini anlamıyorsunuz..
Peki bu kadar film niye izlenir ya da niye bu kadar uykusuz kalınır ? Geri çevrilen bir evlenme ya da birlikte yaşama teklifi olabilir mi dersiniz ? Kadınlar... Hepsi aynı mı ne :)

Çarşamba, Ağustos 03, 2005

Seyir dışı notlar - II

Uykusuz gecelere devam, filmlere de.
"Godsend" (insan klonlomak fikri ilginç geliyor ama film mantar, Robert de Niro hayranları seyretmek isteyebilir)
"Eurotrip" (gençlik filmi, 15-25 yaş grubu keyifle izleyecektir. Özellikle bir-iki sekans hoşuma gitti)
"The Punisher" (Marvel Comic's kahramanı. Olabildiğince klişe. Zaten ilk 50 dakikası lay lay lom şeklinde geçiyor. Patlama-çatlama sahnelerini sonlara saklamışlar. İtiraf etmek gerek adamlar özel efekt sahnelerinde çok başarılılar ancak gerisi hoş ve bir o kadar da boş)
Bir de geçen akşam kız arkadaşımdaydım. Aman bir güzel yemekler, bir güzel sofra. Neyse lafı uzatmayım, hadi film seyredelim dedik. "Imaginary Heroes" diye bir film vardı. Oturduk karşısına televizyonun, film akmıyor, zaman geçmiyor, kim kimdi, nereye gitmişti vesaire derken tamamladık. Uzun zamandır hiçbir film bu derece zorlamamıştı beni. Ruhumu teslim edecektim az kalsın.

Cumartesi, Temmuz 30, 2005

Seyir dışı notlar - I

Son bir haftadır uyku yok gözlerimde. Olan bir aksilik, gündüzden kalma sorunlar, yaşanan gerginlikler vesaire bir durum yok ortada. Nedensiz. Uykusuz gecelerin tanıkları genelde filmler olmuştur benim hayatımda. Yine benzer bir durumla her gece "iki film birden" kuşağı yaratıp eğlendim bir hafta boyunca. Neler seyrettim :
"Catwoman" (çok mantar), "Dracula" (feci bir şekilde mantar),
"Sin City" (Cartoon espirisine çok yakın ama içi boş),
"Better than Sex" (hikaye mantar ama aralarda konuşan tipler eğlenceli),
"Anacondas" (Yılan animasyonları feci halde çuvallamış ve hikaye yılanlar gibi uzayıp gidiyor, gereksiz),
"Nightwatch" (feci halde sevdim, amerikan destekli de olsa, ruslar her an "matrix" türünde birşeyler çekebilir),
"Starsky and Hutch" (eski günlerin hatırına izlenebilir),
"Dirty Dozen" (sanırım 1962 yapımı bir savaş filmi, tam bir yıldızlar geçidi, oyunlar muhteşem, heyecan içinde izledim ve hayran kaldım)
"War of the Worlds" (herşey iyi hoştu ama yine de hayal kırıklığı yaşadım. sanırım daha iyi birşey bekliyordum ve film mantar gibi geldi.. dakota fanning'in oyunu (çocuk oyuncu) herkesi ezip geçmiş, sevdim)
İşte koca bir hafta gündüzleri çalışarak ve geceleri uyumayarak ancak böyle geçebilirdi. Ben de tebrik ettim kendimi :)

Perşembe, Temmuz 28, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yaklaşık bir aydır telefon sapığım var. Hani ilk kez başıma gelmiyor, daha öncelerde hatta birçok kerelerde yaşamıştım benzer durumları. Daha da ileri giderek sapıklarımın kim olduklarını da bilirdim. Aynı şekilde bunun da kim olduğunu biliyorum. Ancak anlamadığım tek şey, nasıl bu kadar salak olabildikleri. Cumhuriyet Başsavcılığı diye bir kurumdan haberleri yok galiba bunların. Hani sanıyorlar ki numara çıkmayınca kimse bilmeyecek. Yahu iş bir şikayet dilekçesine bakıyor :)

Kadınlar.. Hiç vazgeçmiyorlar...

Pazartesi, Temmuz 25, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Bizim hikayemiz biraz garipti : Koskocaman bir yalanın içinde yaşıyorduk ama işin tuhaf tarafı bunun farkındaydık. Çektiğimiz bütün acıların sebebinin bu olduğunu biliyorduk ancak kendimize bile itiraf edemiyorduk. Doğal olarak farkındalık beraberinde ait olmamayı getiriyor ve yaşadığımız ya da tanık olduğumuz herşeyde bir adım daha geri gidiyor, biraz daha kabuğumuza çekilip, biraz daha kopuyorduk. “Olması gereken” çok uzaklardan geçen bir yelkenliydi ve biz sadece el sallayabiliyorduk. “Olan”ı değiştirmeye gücümüz yetmiyordu ne yazık ki! Kabullenmekle yetinmek zorunda kalıyorduk. Bu da beraberinde vazgeçmeyi getiriyordu, vazgeçiyorduk.
“…
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız…”

Salı, Temmuz 19, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Yazmayalı uzun zaman oldu yine. Bilinmeyen bir rotada, bilinmeyen bir gezegene doğru ilerliyorum. Bulunmam gereken nokta tam olarak burası mı hiçbir fikrim yok ! Yaptığım herneyse doğru mu ya da ne kadar doğru bilmiyorum. Dahası içimdeki fırtınayı dindiremiyorum. Yanlış giden birşeyler var farkındayım ama farkındalık yetmiyor. Sadece başka insanların hayatlarına tanık oluyormuş gibi davranıp, bir anlamda kendimden sıyrılıp sanki benim hayatım değilmiş gibi yaşıyor ve bununla yetiniyorum. Sonunda Anton Çehov karakterlerine benzemeye başladım galiba... Sıkıcı hem de çok sıkıcı..

Cumartesi, Temmuz 02, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Bugünlerde canım çok sıkılıyor. Heyecanımı kaybetmeye başladım. Hiçbirşey yapmak istemiyorum. Kimseyi görmek istemiyorum, dışarı çıkmak istemiyorum, konuşmak hiç istemiyorum. En güzel oyuncağını kaybetmiş ya da bozmuş çocuklar gibiyim. Azalıyorum. Son zamanlarda bir de Turgut Uyar şiirlerine taktım. Baştan, sonra yine baştan, sonra en baştan derken geçiyor zaman.
“...
Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman, bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde..”

Çarşamba, Haziran 29, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

1 ayı doldurdum bu yerde. Hala tanımlayamadığım, anlayamadığım ya da anlam vermek istemediğim durumlar var. Zamanla aşılır mı bilemiyorum, bir taraftan fakirlik edebiyatından sıkıldım, diğer taraftan karşıma çıkan bütün işler böyle oldu. Yani özetle aslında hiç kimsenin parası yok, iş yerlerini de para kazanmak için değil adresleri belli olsun ya da kahve yerine sabah uğrayabilecekleri bir yer olsun anafikriyle açıyorlar. Ha birde çalışanları ara sıra evlerine ceplerinde parayla gidebilsinler düşünceleri var -ki ne kadar iyi insanlar demeden geçemiyorum. Ah kapitalizm sen nelere kadirsin !

Perşembe, Haziran 23, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri; Yıldız Tarihi...

Herkes bir yerlerde... Bir arkadaşım Antalya'da tatil yapıyor, biri Tekirdağ'ı komşu kapısı yaptı ne zaman orada ne zaman burada belli değil, diğeri işsiz ama Bodrum'da güneşin tadını çıkarıyor, benim çocuklar senelik izinleri için bastırıyorlar.. Sevgilisinden ayrılan mı dersiniz nişanlısı tarafından terkedilen mi, kız bulamayanların derdi ayrı tabi, haftasonu için Ağva planları yapanlar ya da cuma akşamları için en uygun eylemin Nevizade'de rakılamak olduğunu iddia edenler vesaire...

Peki ben bunların neresindeyim ya da niye "hiçbir yerdeyim" ?

Cumartesi, Haziran 11, 2005

Perşembe, Haziran 09, 2005

Kaptanın Seyir Defteri; Yıldız tarihi...

Yaşlanmak bana göre değil. Hani saçlara ve sakallara bir miktar ak düşmüş olabilir. Çok da sakıncası yok. Hatta karizmatik görünme olasılığı bile mümkün. Yol aldık belki sevdalardan ama gönlümüz de genç yahu.

Hala gözlerimin içi gülebiliyorsa, hala merhabalarım sıcaksa, hala sevebiliyorsam ve hala aşıksam aşka.. Demektir ki hala yaşlanmadım. Son kararım budur. Delikanlılığa devam :)

Salı, Haziran 07, 2005

Kaptan'ın Seyir Defteri...

Dün akşam TRT'den ve tv8'den arkadaşlarımla buluştum. Tepebaşı stüdyolarında çekilecek olan bir Sezen Aksu konseri öncesi. 15 dakika bile olsa görüşmek iyi geldi.

Cumartesi, Haziran 04, 2005

Perşembe, Haziran 02, 2005

Kaptanın Seyir Defteri..Yıldız Tarihi 1 Haziran 2005

Kız kardeşim ve yeğenlerim geldi. Çocuklardan biri kız, geçen mayıs ayında 4 yaşını bitirdi. Diğeri erkek, henüz altı aylık, adaşım. Doğduğunda görmüştüm bir, bu ikinci oldu. Zamanın ne çabuk geçtiğini kardeşimde görürdüm hep. Ama bu kez farklı.. Söz konusu yeğenlerim.. Onlara baktıkça zaman çabuk değil, aslında sandığımdan da daha hızlı aktığını görüyorum.. Biri 4 yaşında diğeri 6 aylık.. Yaşlanıyor muyum ne ?

Pazar, Mayıs 22, 2005

Kaptanın Seyir Defteri

İlk kez böyle bir hediye alıyorum. Hani kitaptır, kalemdir, kravat-gömlek tamamdır da bir web sitesi ilginç yahu. Sevgili dostum teşekkür ederim. Bir de kullanmayı öğretirsen harika olacak :)